Hipospadias (Peygamber Sünneti) Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?
Hipospadias (Peygamber Sünneti) Nedir?
Yeni doğan 300 her erkek bebeğin 1’inde gözlenebilen doğumsal bir bozukluktur.
Normalde idrar kanalı (üretra) penis ucunda sonlanması gerekirken, hipospadiaslı çocuklarda penisin içindeki idrar kanalı daha kısadır ve idrar kanalı penisin ucu yerine daha alt kısmında sonlanır.
Hipospadiasın belirtileri nedir?
• Sünnet derisinin (prepusium) penis başının alt kısmında olmaması. Bu durum halk arasında peygamber sünnetli ya da doğuştan yarım sünnetli diye adlandırılır.
• İdrar kanalının (üretra) penisin ucu yerine alt yüzünde veya daha geride olması
• Penis başının yassılaşması
• Ereksiyon durumunda penisin aşağı doğru kıvrılması
• İdrar kanalının yerleşim yeri nedeniyle karşı tarafa doğru değil ayaklara doğru çiş yapılması. Bu nedenle hipospadiaslı çocuklar ayakta değil oturarak çiş yapabilirler.
• Erişkin yaşa kadar tedavi edilmeyen hipospadiaslı kişilerde cinsel fonksiyon bozuklukları da gözlenebilmektedir.
Hipospadias neden oluşur?
Anne karnında bebeğin gelişimi sırasında oluşan bir durumdur. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte genetik yatkınlık en önemli kaynak olarak gösterilmektedir.
Hipospadiasa nasıl tanı konulur?
Gebelik sırasında ultrason ile doğum öncesi tanı konulabilmektedir. Eğer ultrason ile teşhis etmek mümkün olmadıysa doğumdan sonra basit bir fiziksel muayene ile tanı koymak mümkündür.
En kolay anlaşılan belirtisi bebekte sünnet derisinin tam olamamasıdır. Ancak nadir de olsa hipospadiaslı olmasına rağmen sünnet dersi normal olan bebekler de vardır. Bu durumda sünnet derisi geriye doğru sıyrılarak hipospadiası teşhis etmek mümkündür.
Hipospadiasla birlikte en sık görülen bir başka doğumsal problem inmemiş testis ve kasık fıtığıdır. Bu nedenle hipospadiaslı çocukların testislerinin olup olmadığı ve torbalara kadar inip inmediği de mutlaka kontrol edilmelidir. Ayrıca hermafroditizm (cinsiyet farklılaşması problemleri) ile birlikte hipospadias da gözlenebilmektedir.
Hipospadias nasıl tedavi edilir?
Hipospadiasın tek tedavi seçeneği cerrahi müdahaledir.
Hipospadias ameliyatında;
• Penisin aşağıya doğru kıvrılmasına neden olan “kordi” adı verilen yapı alınarak penis ereksiyon halindeyken aşağı doğru kıvrılmayacak şekilde düzleşmesi sağlanır.
• İdrar kanalının eksik olan kısmı tamamlanır ve yeni idrar kanalı oluşturulur.
• Yassı şekilde olan penis başı (glans), doğal formuna (konik şekline) kavuşturulur.
Bu sayede, penisin hem fonksiyonları düzeltilir, hem de estetik açıdan uygun olması sağlanır.
Hipospadias ameliyatı oldukça teknik ve hassasiyet isteyen bir operasyondur. Bu nedenle cerrahın işinin ehli ve bu ameliyatlar konusunda tecrübeli olması büyük önem taşır.
Hipospadiasın tipine göre seçilmesi gereken değişik yöntemler vardır. Cerrahi işlem seçilen yönteme bağlı olarak 1 ile 4 saat arasında sürebilir.
Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Bölümümüzde ekibimiz deneyimli cerrahlar, uzmanlar ve hemşirelerden oluşmaktadır.
Hipospadiaslı çocuklara sünnet yapılmalı mıdır?
Pek çok hipospadias ameliyatında eksik olan idrar kanalını onarmak için prepusium yani sünnet derisi kullanılmaktadır. Bu nedenle doktorunuza danışmadan asla sünnet yaptırmamalısınız.
- Published in Çocuk Ürolojisi, Hipospadias
İnmemiş Testis Belirtileri ve Nedenleri Nelerdir? Nasıl Tedavi Edilir?
İnmemiş testis nedir?
İnmemiş testis erkek çocuklarda en sık rastlanan cinsel organ anomalisidir. Erkek bebekler doğduğunda bir veya her iki testisin testis torbasında bulunmamasıdır. Her 100 erkek çocukta 1 görülür.
İnmemiş testis, ileride kısırlık, kanser gibi ciddi hastalıklara neden olabildiği için mutlaka tedavi edilmesi gereken bir sorundur.
İnmemiş Testis Kimlerde Görülür?
İnmemiş testis, anne karnındaki normal süreyi tamamlamadan doğan prematür bebeklerde daha sık görülmektedir.
Doğumda Yerinde Olan Testisler Sonradan Yukarı Çıkar mı?
Bazı çocuklarda, testisler bebeklikte yerinde olup çocuk büyüdükçe, testisleri karına birleştiren bağın yeterince hızlı büyümemesi sonucu yukarıda kalabilirler. Bu yüzden anaokulu, ilkokul çağındaki erkek çocukların testisleri de kontrol edilmelidir.
Retraktil Testis Nedir?
Bazı çocuklarda ise, retraktil testis denilen, bazen skrotuma inen bazen de yukarı kaçan testisler görülebilir. Eğer, testis günün büyük bölümünde skrotum dışında kalıyorsa, bunu da inmemiş testis gibi kabul edip tedavi etmek hastanın lehine olacaktır.
İnmemiş Testisin Yol Açtığı Riskler Nelerdir?
İnmemiş testis, ileride kısırlık veya kanser gelişimine zemin hazırlayabilir. Bazen kasık fıtığıyla da birlikte olabilir.
İnmemiş Testis Ne Zaman Tedavi Edilir? Nasıl Tedavi Edilir?
İnmemiş testislerin çoğu ilk 3 ayda, bir bölümü de 3-6 ay arasında normal yerine iner. 6 ayda inmeyen testisin tedavi edilmesi gereklidir. Bazen hormon tedavisi denenir, ancak kesin tedavi ameliyattır. Operasyon ile testis normal yerine getirilir. Ameliyatın mümkün olan en kısa zamanda, tercihen 1 yaşı geçmeden yapılması uygun olur.
İnmemiş testis ameliyatının amaçları nelerdir?
Kısırlığın önlenmesi: Çok bilinen bir kısırlık sebebidir. Testisler ne kadar erken torbaya indirilirse bu risk o kadar azalır. Operasyon sonrasında kısırlık riski tamamen ortadan kalmaz ancak bu risk en aza indirilir.
Kanser gelişebilir: İnmemiş testisli hastaların testislerinde ileride kanser gelişme riski normal erkeklere oranla 15 katı kadar daha fazladır. Bu risk operasyon sonrası da değişmez, ancak testisin takibinin hasta tarafından da yapılabileceği bir bölgeye indirildiğinden erken tanıya imkan sağlar.
Beraberinde kasık fıtığı da olabilir: Her zaman belirti vermese de inmemiş testisli hastaların % 65 kadarında ameliyatta fıtık da tespit edilir ve aynı anda fığın da cerrahi tedavisi yapılır.
Oluşabilecek testis torsiyonunun önlenmesi: İnmemiş testislerde testisin kendi etrafında dönerek burkulması (torsiyon) ihtimali torbaya inmiş testislerden daha fazladır ve operasyonla bu ihtimal ortadan kaldırılır.
Psikolojik ve estetik problemlerin giderilmesi.
Travmadan korunma: Yerine inişini tamamlamamış testis dışardan gelen travmalara daha açıktır.
Hastalığın Seyri ve tedavi Yaşı:
İstatistiklere göre inmemiş testis erken doğan bebeklerde normal zamanında doğan bebeklere oranla 3 kat daha sık görülür. Bunun çoğu zaman nedeni, anne karnında bebekteki testisin inişi için geçirilmesi gereken zamanın tamamlanamadan doğumun olmuş olmasıdır. 1 yaşına kadar (Özellikle ilk 3 ayda) inmemiş testislerin bir kısmı torbalara iner. Ancak bundan sonra artık inmez. Bu yüzden ilk 1 yılın özellikle ilk 3 ayında hastalar takip edilir. 1 yaşından sonra tüm inmemiş testisli olgular ameliyat edilmeli ve testisler olması gereken yere indirilmelidir. 3-12 ay arası ise testislerin durumuna göre takip devam ettirilebilir veya ameliyat edilebilir. Hangi nedenle olursa olsun inmemiş testis tedavisi 2 yaşın sonrasına bırakılmamalıdır. Eğer tanı 2 yaşından sonra konulduysa bir an önce tedavi yapılmalıdır. İnmemiş testisin olduğu tarafta fıtık da varsa o zaman hiç beklenmeden gerekirse 1 aylık bebekte de cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Ehil ellerde ve çocuk cerrahisi uzmanlarınca yapılan ameliyatlardan sonra başarı oranı çok yüksektir. Hormon tedavisi başarı şansı düşük, yan etki ihtimali büyük bir tedavi şekli olduğundan çocuk cerrahisinde uygulanmayan bir yöntemdir.
Hastanede yatış süresi ve ameliyat
İnmemiş testis ameliyatı günübirlik ameliyat grubundandır. Çocuklar ameliyatın olduğu gün hastaneden taburcu edilir ve ameliyat sonrası ilk bir kaç saatten sonrasını evde geçirirler. Bu tıbbi ve psikolojik açılardan çocuk ve ailesi için çok daha avantajlıdır. Verilen ilaçlar iyileşme dönemi ve ağrılar kontrol altına alınır. Çocuklar ne kadar küçükse ameliyat sonrası dönemleri o kadar rahat geçer. İki gün içinde tüm çocuklar ayağa kalkar ve oyuna başlarlar. 3-4 gün sonra bir kez pansuman ve yara kontrolü için ameliyat eden çocuk cerrahisi uzmanına gidilir. Bir ay sonra geç kontrol yapılır.
Banyo ameliyattan 1 hafta kadar sonra yaptırılmalıdır. Yüzme ve diğer sporlar 1 ay kadar yapılmamalıdır. Ameliyat sonrasında torbada ve kasıkta hafif şişlik, kızarıklık ve morluklar olabilir. Bunlar birkaç gün ve hafta içinde kendiliğinden geçer. Operasyon bölgesinde aşırı şişlik, kızarıklık varsa; yaradan kan ve iltihap geliyorsa; ateş, bulantı, kusma gibi belirtiler varsa mutlaka doktorunuza başvurmalısınız.
- Published in Çocuk Ürolojisi, İnmemiş testis
Varikosel nedir? Belirtileri ve Tedavisi?
Varikosel, kısırlık sorunuyla doktora başvuranların yaklaşık %30-40’ında rastlanan, testislerdeki kanı boşaltan toplardamarların varisleşmesidir. Varikosel, testis toplardamarlarının bacaklardaki varis tarzı genişlemesine klinikte verilen isimdir. Testis ısısının bozulması, kirli kan içindeki toksik maddelerin testiste birikmesi ve testis kan akımını bozması ile testis fonksiyonlarını etkiler ve sperm ve testosteron üretimini bozar.
İçindekiler
- Varikosel belirtileri nelerdir?
- Varikosel ağrısı nasıldır?
- Varikoselde testis görüntüsü nasıl olur?
- Varikosel neden olur?
- Varikosel daha çok kimlerde görülür?
- Varikosele iyi gelen besinler var mıdır?
- Varikosel nasıl anlaşılır?
- Varikosel kısırlığa neden olur mu?
- Varikosel sertleşmeye engel midir?
- Varikosel muayenesi nasıl olur?
- Varikoselin dereceleri nelerdir?
- Varikosel teşhisi koyulduktan sonra neler yapılması gerekir?
- Hangi derece varikosel ameliyat gerektirir?
- Varikosel tedavisi nasıl yapılır?
- Hangi hastalar için varikosel ameliyatı kararı verilir?
- Varikosel ameliyatı nasıl yapılır?
- Varikosel ameliyatı ne kadar sürer?
- Varikosel ameliyatının riskleri var mıdır?
- Varikoselin farklı tedavi yöntemleri var mıdır?
- Varikosel tekrarlar mı?
- Varikoselin iyileşme süresi ne kadardır?
- Varikosel ameliyatı sonrası spermler ne zaman düzelir?
- Ameliyat sonrası hastaların dikkat etmesi gereken durumlar nelerdir?
- Ameliyat sonrası yumurtalıkta ağrı yaşanır mı?
- Varikosel ameliyatı sonrası şişlik yaşanır mı?
- Varikosel ameliyatı olanların çocuğu olur mu?
- Varikosel tedavi edilmezse ne olur?
- Varikosel gençlerde ve çocuklarda ortaya çıkar mı?
Varikosel belirtileri nelerdir?
Varikosel belirtileri, hastalığın tanısı ve tedavisi için oldukça önemlidir. Varikosel testis üzerinde;
- Şişlik
- Kabarıklık
- Testiste ağrı şeklinde kendini gösterir.
Damarlardaki genişleme, bir süre sonra dışarıdan görülecek kadar belirginleşip bacaklarda görülen varis benzeri bir şekil alabilir. Varikosel belirtileri arasında testislerde şişliğin yanı sıra terleme ve sıcaklık hissi de görülür. Varikosel belirtilerinden biri olan testislerin küçülmesi nadir de olsa bazı hastalarda görülebilir.
Varikosel ağrısı nasıldır?
Varikosel ağrısı testiste olan rahatsız edici künt nitelikte kendi belli eden bir ağrıdır. Bu ağrı genelde kasık bölgesinde ve testiste hissedilebildiği gibi zaman zaman bacağa doğru da yayılabilir. Varikosel ağrıları ağrı kesicilerle geçebilir. Yaşanan ağrı farklı rahatsızlıklarla karıştırılabilir. Testis ağrısı nedeniyle başvuran bir hastada varikoseli varlığının yanında;
- Fıtık
- İdrar yolu veya mesaneye düşmüş ürener sistem taşları (böbrek taşları)
- Orşit yani testis enfeksiyonu
- Testis damarsal yapısının kendi etrafında dönerek kanlanmaya neden olup olmadığı değerlendirilmelidir.
Bu tür rahatsızlıkların yarattığı ağrılar varikosel ağrılarıyla karıştırılabilir. Kişinin idrar çıkarmada şikayetinin olup olmadığı, testiste olan şişliğin artıp artmadığı, ağrının ani başlayıp başlamadığı gibi bir takım sorgulamaların yapılması ve laboratuvar yöntemleri ayırıcı tanıyı sağlayabilmektedir. Yaşanan her ağrı varikosel olmak zorunda değildir.
Ağrı uzun süre ayakta durmak, yol yürümek, egzersiz, cinsel aktivite sonrası daha belirgin olarak hissedilebilir.
Varikoselde testis görüntüsü nasıl olur?
Varikosel testiste herhangi bir değişiklik yapmamaktadır. Ancak ileri evde varikosel hastalarında, aynı bacaklardaki varis gibi testislerde damarlar yüzeysel olarak görülür hale gelir. Varisleşmiş genişlemiş damarlar cilt üzerinden ele gelir ve görüntü verir.
Varikosel neden olur?
Varikoselin nedeni belli değildir. Toplumda çocuk sahibi olan bireylerde yetişkin yaşlarda bile %15-20 oranında görülmektedir. Kısırlık nedeniyle başvuran erkeklerde ise yüzde % 30-40 oranında izlenmektedir. İkincil infertilite yani daha önce çocuk sahibi olup tekrar çocuk istemi ile başvuranlarda ise bu oran % 60’a kadar çıkabilmektedir.
Varikosel % 90 sol tarafta görülürken % 8-9 oranında iki taraflı (bilateral) olarak izlenir. Sadece sağ tarafta görülmesi oranı ise % 1-2 oranındadır. Varikoselin daha çok sol tarafta görülmesi bir takım anatomik faktörlere bağlıdır.
- Sol taraftaki testisinin sağ taraftakine göre bir miktar daha aşağıda olması
- Testisin sol tarafındaki toplardamarın sağ tarafa göre daha uzun seyretmesi.
- Sol taraf testis toplardamarın karın içerisindeki diğer komşu organlarla anatomik ilişkisi.
- Sol taraf testis damarının boşalma şeklinin anatomik yapısı gibi özelliklerden varikoselin daha çok sol tarafta görülme nedenleri arasındadır.
Varikosel daha çok kimlerde görülür?
Varikoselin ortaya çıkma nedeni bilinmemektedir. Ancak, bazı risk grupları bulunur:
- Daha çok şişman kişiler
- Karın içi basıncını arttıran yüksek ağırlıklı spor yapan kişiler
- Kronik astımı ve kronik öksürük nöbetleri geçirenle
- Karın içi basıncı arttıran kronik kabızlık yaşayanlar
- Varis hastalığında olduğu gibi meslek hastalığı olarak değerlendirebilir. Ayakta kalmayı gerektiren öğretmen, polis gibi meslek gruplarında daha sık yaşanmaktadır.
Toplardamar hastalığı olduğu için bacaklarda varisi olan kişilerde varikosel sık olarak görülür. Bu durumun tersi olarak varikoseli olan kişilerde varis rahatsızlığı da sık görülebilmektedir. İki hastalıkta toplardamarlara bağlı olduğu için bu damarlardaki kapakların yetersizlikleri kanın iletimindeki sorunlar gibi faktörlere bağlı olarak ortaya çıkabilir.
Varikosele iyi gelen besinler var mıdır?
Beslenmenin varikosel oluşumuyla ya da tedavisiyle ilgisi bulunmamaktadır. Sadece kronik kabızlığı olan kişiler bu gurupta değerlendirebilir. Kabızlığı çözücü lifli veya zeytinyağlı beslenme dolaylı olarak dolaylı yoldan fayda sağlayabilir.
Varikosel nasıl anlaşılır?
Dikkatli kişiler kendi kendini muayene ederken testis üzerindeki düzensizlik, şişlik veya ağrıdan varikoseli belirleyebilir. Varikosel daha çok kısırlık şikayetiyle yapılan başvurularda doktor muayenesi sırasında ortaya çıkar. Ayrıca; uzun süre ayakta kalma, spor ya da cinsel aktivite gibi efor gerektiren durumların ardından yaşanan ağrılar varikosele işaret edebilir.
Varikosel kısırlığa neden olur mu?
Varikosel tedavi edilebilir kısırlık nedenleri arasında birinci sırada yer almaktadır. Varikosel erkek kısırlığına neden oluyorsa bu durumda ameliyat kararı verilebilir. Ancak her varikoselin kısırlık nedeni olmadığı ve ameliyattan sonra her hastada sperm değerlerinde düzelme olmayabileceği dikkate alınmalıdır.
Varikosel sertleşmeye engel midir?
Testisin iki temel fonksiyonu bulunmaktadır. Varikosel, sperm ve hormon üreten testisin fonksiyonlarında bozukluk yaratabilmektedir. Kronikleşmiş varikosel ileri dönemlerde testis boyutlarında küçülmeye neden olarak sperm üretimi yanında ve testosteron adı verilen erkeklik hormonun üretilmesinde azalmaya da neden olabilmektedir. Kronikleşmiş varikosel tedavi edilmezse testosteron düşüklüğü ile birlikte ereksiyon ve cinsel istek kaybına neden olabilir.
Varikosel muayenesi nasıl olur?
Varikosel muayenesi, genital muayenenin bir parçası olarak yapılmaktadır. Hasta 21 -22 derecelik oda ısısında ayakta pozisyonda muayene edilmelidir. Hasta ayakta ve dik olarak dururken testisler ve genital bölge gözlemlenir. Hasta, hem normal pozisyonda hem de ıkınma manevraları yaptırılarak göz ve elle kontrol edilir. Normal ve ıkınma manevraları ile damarsal yapıda genişleme olup olmadığı belirlenmelidir. Bu işlemlerle varikoselin varlığı klinik olarak konulur. Tanıda altın standart doktor muayenesidir. Bununla birlikte klinik tanıyı desteklemek, varikoselin derecesini belirlemek ve ameliyat kararı için Skrotal Doppler ultrasonografi çekimi yapılır.
Varikoselin dereceleri nelerdir?
Klinik ortamda yapılan muayeneye göre varikosel 3 evre olarak değerlendirilmektedir.
- Derece (Grade 1) : Ayakta muayene olan hastada herhangi bir belirti olmayıp, ıkındırıldığı zaman elle varikoselin tespit edildiği durumdur.
- Derece (Grade 2 ) : Ayakta gözle hafif derecede varikosel görülmektedir. Ikındırma manevrası sonucu elle belirgin olarak damarların görülür hale geldiği durumdur.
- Derece (Grade 3) : Ayakta muayene olan hasta hiç ıkındırılmadan damarların görülür halde olduğu, ıkındırma manevrası sonunda bu görüntünün daha da belirgin hale geldiği durumdur.
Varikosel teşhisi koyulduktan sonra neler yapılması gerekir?
Varikosel tanısının ardından ilk olarak testis boyutları arasında bir fark olup olmadığı ve testisin kıvamına bakılmalıdır. Sperm parametrelerinin değerlendirildiği semen analizinin yapılması tedavide belirleyici olmaktadır. Hastanın sperm parametrelerinde bir sorun yoksa ameliyat edilip edilmemesi tartışmalıdır.
Bu tür hastalara sperm parametrelerini bozabilecek;
- Beslenme alışkanlığı
- Sigara ve alkol kullanımı
- Toksik maddelere maruz kalma
Sperm parametrelerini ve spermin bulunduğu ortamı düzeltici antioksidan ilaçlar ve beslenme yöntemlerini önerilebilmektedir.
Hangi derece varikosel ameliyat gerektirir?
Varikosel derecesine bakarak ameliyat kararı vermek doğru bir yaklaşım değildir. Bazı olgularda 1. Derece varikosel dahi ameliyat edilebilirken, bazı olgularda 3 derece varikosel için ameliyat kararır verilmeyebilmektedir. Ameliyat kararır hastaya göre değişen bir durumdur.
Varikosel tedavisi nasıl yapılır?
Varikosel teşhisi koyulan ancak infertilite problemi olmayan ya da sperm parametrelerindeki bozulma sınırda olan hasta grubunda destek tedaviler önerilebilir. Çok şiddetli sperm kaybı yaşamamış, sperm hareketinin tamamen kaybolmadığı ve sperm şekil bozukluğu minimum seviyede olan hastalar için antioksidan ajanlar verilebilir. Ancak varikosel teşhisi konulmuş ve sperm parametreleri bozuk, kısırlık yaşayan hastalarda ameliyat önerilebilir. Bu tür hastalarda rahatsızlığın giderilmesi için egzersiz, beslenme düzenini ve yaşam tarzındaki değişikliklerin herhangi bir yararı bulunmamaktadır.
Hangi hastalar için varikosel ameliyatı kararı verilir?
Varikosel ameliyatına karar verebilmek için muayenede varikosel varlığının ortaya konulması ve hastada kısırlık sorununu olması gereklidir. Bu durum tespit edilen hastalarda aşağıdaki kriterlerin de desteği ile ameliyat kararı verilebilir:
- Testis boyutlarında küçülme, testis kıvamında yumuşama olması
- Doppler Ultrasonografi ile damar genişlemesinin 3 mm. Üzerinde olması.
- Doppler incelemede kan geri kaçışının belirlenmesi
- Semen analizinde sperm parametrelerinin bozul olması
Bunun yanında varikoseli olmasına rağmen daha önce yarımcı üreme yöntemi uygulanan ancak başarısız olan hastalarda bu başarısızlık sperm faktörüne bağlı olarak ortaya çıktığı biliniyorsa yeni bir uygulama öncesinde risk faktörü olarak varikoselin tedavisi önerilebilir.
Sadece testis ağrısı yaşayan kişilerde ameliyat kararı verilmesi doğru değildir.
Varikosel ameliyatı nasıl yapılır?
Varikosel ameliyatı mikrocerrahi yöntemle yapılmaktadır. Kasık bölgesinde 2 cm.’lik bir kesiden girilerek testis damarlarına ulaşılır. Mikroskop altında genişlemiş toplardamarlar diğer damarlardan ayrılarak bağlanır.
Varikosel ameliyatı ne kadar sürer?
Varikosel ameliyatı mikrocerrahi yöntemlerle yapıldığı için o bölgede bulunan tüm damarların bağlanması gerekir. Ameliyatın tek taraflı ya da çift taraflı olması ve bağlanan damar sayısı ile ilişkili olarak süre 1-2,5 saat arasında değişebilmektedir.
Varikosel ameliyatının riskleri var mıdır?
Varikosel ameliyatı mikrocerrahi yöntemle yapıldığı için komplikasyon oranı son derece azdır. En önemli risk testis atardamarının bağlanması ve buna bağlı ameliyat sonrası testis küçülmesi ve kanlanmasının bozulmasıdır. Ancak ameliyat mikrocerrahi yöntemle gerçekleştirildiği için atardamar ve toplardamar ayrımı çok net yapılabilmektedir. Bu tür bir komplikasyon yaşanma ihtimali günümüzde son derece düşüktür. Hidrosel yani testis etrafında sıvı toplanması olasılığı da son derece azalmıştır. Bunun dışında bütün ameliyatlarda yaşanabilecek ameliyat sonrası enfeksiyon gelişimi, kanama oluşumu gibi riskler göz ardı edilmemelidir. Sterilizasyona dikkat edilmesi ve kanama kontrolünün yapılması gibi önlemlerle, yaşanabilecek sorunlar minimuma indirilmektedir.
Varikoselin farklı tedavi yöntemleri var mıdır?
Varikoselin farklı cerrahi ve radyolojik yöntemlerle tedavisi yapılmaktadır.
Varikosel embolizasyonu; Kasıktan girişimsel radyoloji yöntemleriyle girilerek, genişlemiş damarların içerisine tıkayıcı madde enjeksiyonu yapılabilir. Ancak bu yöntemde, tıkayıcı maddenin mobilize olması yani başka yerlere gitmesi, maddenin zaman içinde etkinliğinin kaybolması, ağrı ve alerjik reaksiyon gibi yan etikler yaşanabilmektedir. Bu tedavi yaklaşımı uluslararası kılavuzlarda çok fazla önerilmemektedir.
Mikrocerrahi haricinde de başvurulan cerrahi yöntemler bulunmaktadır. Kasık bölgesinden, yüksek kasık bölgesinden ya da laparoskopik yaklaşımlar vardır. Ancak alt kasık bölgesinden mikroskop altında yapılan ameliyat altın standart olarak kabul edilmektedir.
Varikosel tekrarlar mı?
Varikoselin farklı tedavi yöntemleri vardır ancak mikrocerrahi yöntemiyle yapılan ameliyatlarda nüks etme ihtimali neredeyse sıfıra yakındır.
Varikoselin iyileşme süresi ne kadardır?
Mikrocerrahi yöntemiyle yapılan ameliyatın ardından hasta 2-3 gün içinde normal aktivitesine 1 hafta 10 gün içerisinde ise rutin iş hayatına dönebilmektedir. Ağır efor gerektiren, egzersiz gibi aktivitelerin gerçekleştirilmesi ise 4-6 haftayı bulabilir.
Varikosel ameliyatı sonrası spermler ne zaman düzelir?
Varikosel ameliyatının sperm üzerindeki etkisini değerlendirmek için sperm yapım süresi göz önüne alınmalıdır. Testiste ana germ hücresinden olgun sperm yapımına kadar geçen süre ortalama 90 gün olarak kabul edilir. Bu yüzden ameliyattan sonra 3 ayda bir sperm parametrelerini kontrol edilir. Varikosel sonrası sperm üretimi bakımından en iyi iyileşme 6. ayda ortaya çıkmaktadır. 6. ayda sperm parametrelerinde düzelme varsa artışın daha belirgin hale geldiği 9. ve 12. aylar beklenmelidir. Ancak, ameliyattan 6 ay sonra sperm parametrelerinde bir değişiklik yoksa hastada ameliyata bağlı ek bir iyileşme beklenmemelidir. Hastayı diğer tedavi alternatiflerine yönlendirmek gerekir. Ameliyattan sonra %60-70 oranında hastanın sperm parametrelerinde düzelme görülür. % 30 – 40 oranında hastada her hangi bir düzelme görülmezken %1’den daha az hastada varikosel ameliyatından sonra daha kötüye gidiş izlenebilir. Çok nadir görülen bu durum daha çok çift taraflı varikosel yaşayan hastalarda meydana gelmektedir.
Ameliyat sonrası hastaların dikkat etmesi gereken durumlar nelerdir?
Varikosel ameliyatı sonrası erken dönemde doktor önerisine uyarak sportif aktivite, ağır egzersiz gerektiren işler ve cinsel aktiviteden uzak durmak gerekir. Cinsel aktivite için 15-20 günlük bir süreç, efor gerektiren spor ve diğer egzersizler için de 4-6 hafta uzak beklenmesi uygundur. Bunların dışında doktorun tavsiye edeceği tedavi yöntemlerine uymak gerekir.
Ameliyat sonrası yumurtalıkta ağrı yaşanır mı?
Cerrahi bir girişim olan varikosel ameliyatında özelikle testis bölgesindeki sinirsel dokuların zedelenmesine bağlı olarak bir miktar nevralji tarzında ağrı olabilir. Bunun yanında sadece testis ağrısı şikayeti yaşayan hastaların ameliyat edilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu tür hastalarda ağrının altında yatan çok fazla neden bulunabilmektedir. Bu tür hastalarda ameliyat sonrası da ağrı devam etmektedir. Başarısız ameliyatın en önemli nedeni kısırlık problemi olmadığı buna karşın tek başına ağrı yaşayan hastalardır.
Varikosel ameliyatı sonrası şişlik yaşanır mı?
Ameliyat sonrası testis bağ dokusunun serbestleşmesine bağlı ameliyat edilen tarafta testis sarkması normal karşılanabilir. Ancak şişlik, testis etrafında normal olan sıvının artması yani Hidrosel gelişmesidir. Mikrocerrahi yöntemi dışında uygulanan yöntemlerde daha fazla yaşanan bir durumdur. Mikrocerrahi yöntemle yapılan ameliyatlarda% 1‘den az oranda görülen bir sorundur. Lenfatik damarlar net olarak ortaya konulduğu ve bağlanma ya da yakılma gibi işlemler yapılmadığı için lenfatik dolaşım etkilenmemekte dolayısıyla ameliyat sonrası testis etrafında sıvı toplanması, şişlik oluşmamaktadır.
Varikosel ameliyatı olanların çocuğu olur mu?
Ameliyat sonra hastaların % 60-70’inde sperm parametresinde düzelme olur. Eğer 6. ayda sperm parametrelerinde bir iyileşme yoksa, hastanın sperm parametrelerine göre yaş faktörü, kadın faktörü gibi durumlar göz önünde bulundurularak aşılama ya da tüp bebek gibi yöntemlere yönlendirmekte fayda vardır. Genel durumu değerlendirmek için doktora gelen ve sperm parametreleri bozuk varikosel tanısı konulan genç bir hasta normal yollarla çocuk sahibi olmak istiyorsa bu tür hastalara varikosel ameliyatı önerilebilir. Ancak aynı tanı konulan ve yaşı geçkin olan hastaları varikosel ameliyatıyla zaman kaybettirmek yerine tüp bebek ya da aşılama gibi tedavilere yönlendirmek daha uygundur. Burada hastaların klinik durumu ile birlikte yaşı göz önünde bulundurulur. Kısırlık sadece bireyin durumu olarak değil çiftlerin durumu olarak iki taraflı değerlendirilmelidir.
Varikosel tedavi edilmezse ne olur?
Varikosel kronik bir durumdur ve kendi kendine düzelmesi söz konusu değildir. Tedavi edilmezse ilerleyerek testis boyutlarında küçülme, varikosel boyutunda genişleme, sperm parametrelerinde daha fazla azalma, ileri dönemlerde testiste hormonal bozulmalara neden olabilir. Bunların hiçbiri olmayıp kişide standart olarak ömür boyu kalabilir. Her varikoselin ameliyat edilmesi gibi bir durum söz konusu değildir.
Varikosel gençlerde ve çocuklarda ortaya çıkar mı?
Varikoselin önemli bir problemi de gençlerde izlenmesidir. Çocuk yaş grubunda % 1’den az görülen varikosel 13-15 yaş gurubunda %15 oranında izlenmektedir. 16-17 yaş grubunda ortaya çıkan varikoselin testis üzerine olan etkisi değerlendirmek oldukça zordur. Bu yaş gurubunda sperm üretimi tam olarak başlamadığı için sperm fonksiyonunu değerlendirmek çok sağlıklı olmamaktadır. Ayrıca bu yaş aralığındaki gençlerde semen analizi yapmak etik olarak da doğru değildir. Ameliyat kararının verilmesi zor olan gençlerde; testis boyutlarını ve testis kıvamını değerlendirirken radyolojik olarak varikoselin derecesini belirlemek gerekir. Varikosel testis boyutlarında farklılık ve küçülmeye neden oluyorsa ameliyat düşünülebilir. Ancak, testis boyutu ve kıvamında bir farklılık bulunmayan gençlerde varikoselin klinik takibini yapmak en azından ergenlik yaşına ulaştığında semen analiziyle sperm parametreleri değerlendirerek ameliyat karar vermek daha uygundur.
Sonuç
- Sperm parametreleri normal olan, sadece radyolojik olan varikoseli saptanmış, reflüsü olmayan ya da damar çapı normalin altında olan hastanın ameliyat edilmesine gerek yoktur.
- Sperm parametreleri bozulan olgular ameliyattan daha fazla fayda görmektedir.
- Yetişkinlik dönemindeki varikosellerde testis boyutları ve kıvamını değerlendirerek klinik takibin yapılması önemlidir
- Sadece ağrı nedeniyle varikosel ameliyatı doğru bir yaklaşım değildir
- Ameliyat sonrasında yüzde 60-70 sperm parametrelerinde düzelme olur.
- Ameliyat sonrası değerlendirmenin 6. ayda yapılması ve sperm parametrelerinde değişikliğin belirlenmesi önemlidir.
- Tedavide kabul edilen yaklaşım mikrocerrahi yöntemle kasık bölgesinden yapılan girişimlerdir.
İNFERTİLİTE (KISIRLIK)
İnfertilite (Kısırlık) Nedir?
İnfertilite genel olarak üreme fonksiyonunun yerine getirilememesi olarak tanımlanır. Gebelikle ilgili herhangi bir koruma önlemi olmaksızın 1 yıl düzenli cinsel ilişkiye rağmen çocuk sahibi olamayan çiftler için infertilite söz konusudur.
- Published in Androloji, İnfertilite(Kısırlık)
Erken Boşalma Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri
Erken boşalma, penisin vajene girmesinden önce ya da hemen sonra, sınırlı bir cinsel uyarıyla kişinin istemi olmaksızın boşalması ve bu olayın kişide belirgin bir sıkıntı yol açması durumu olarak tanımlanır. Erken boşalma, erkekler arasında sıkça karşılaşılan bir durumdur. Tahminler arasında farklar olsa da yaklaşık her üç erkekten birinin yaşamı süresince bu problemle karşılaştığı düşünülmektedir. Sıkça yaşanmadığı sürece endişe edilecek bir durum değildir. Erken boşalmanın tam bir tanımı yapılamamakla birlikte, eğer kişide aşağıdaki özelliklerde gözleniyorsa erken boşalma tanısı alabilir:
- Her zaman veya ilişkilerin çoğunda vajinal penetrasyondan yaklaşık 1 dakika sonra meydana gelen boşalma
- Ejakulasyonun yani boşalmanın vajinal penetrasyondan sonrası veya vajinal penetrasyona kadar olan süre için geciktirilememesi
- Stres ve kaygı nedeniyle cinsel ilişkiden kaçınılması
Erken boşalma sorunu
Erken boşalmada, hem fizyolojik hem de biyolojik etmenler rol oynayabilmektedir. Erken boşalma sorunu, erkeklerin utanç duydukları ve konuşmaktan kaçındıkları bir konu olmasına rağmen, sıklıkla rastlanan ve tedavisi olan bir sağlık problemidir. Erken boşalması olan erkeklerde sorun ilk başta hafif olup zamanla şiddetlenebilir. Bazı durumlarda, erkekler erken boşalma sorunlarını partnerlerine hissettirmemeye çalışırlar. Bu durum, çift arasında iletişim sorunlarına ve buna bağlı cinsel sorunlara yol açabilir. Heteroseksüel çiftlerde kadınlarda cinsel isteksizlik, orgazm olamama ve erkeğin ön sevişmeye yeterli zaman ayırmaması neticesinde uyarılma bozuklukları olabilir. Ağır formlarında birleşme gerçekleşemez. Çiftler soruna yapıcı bir şekilde yaklaşmadıkları takdirde ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşayabilirler.
Erken boşalmanın çeşitleri
Erken boşalma sebeplerine geçmeden önce erken boşalmanın çeşitleri olduğunu bilmek gerekir. Erken boşalma 4 sınıfa ayrılır.
Yaşam boyu devam edilen erken boşalma: Bu tip erken boşalma, ilk cinsel aktiviteyle birlikte gözlenir ve hayat boyunca devam eder. Genel popülasyonda en az sıklıkla gözlenen erken boşalma tipidir. Çin ve Türkiye’de yapılan çalışmalar genel popülasyonda %2,3 ila 3,2 arasında gözlendiğini bildirmektedir.
Kazanılmış erken boşalma: Daha sık rastlanan bir problemdir. Fizyolojik ya da psikolojik bir değişiklik sonucunda ortaya çıkabilir. Genel popülasyonda % 3,9 ila %4,2 arasında gözlenir.
Değişken erken boşalma: Erken boşalma sorununun en sık gözlenen tipidir. Genel toplumda %8,5-11,4 oranında görülür. Kişi zaman zaman normal boşalma zaman zaman ise erken boşalma yaşar.
Duyusal (Subjektif) erken boşalma: Bu tipte aslında kişi gerçekten erken boşalma problemine sahip değildir ancak kültürel ve psikolojik nedenlerden dolayı erken boşalma yaşadığını düşünmektedir. Genel toplumda gözlenme oranı %5,1-6,4 aralığındadır.
Erken boşalmanın nedenleri
Erken boşalma nedenleri psikolojik ve biyolojik olarak ikiye ayrılmaktadır.
Psikolojik erken boşalma nedenleri;
- Cinsel deneyimsizlik
- Kişinin kendi vücut imajı ile ilgili negatif algı
- İlişki yeniliği
- Aşırı heyecan ve uyarılma
- İlişki stresi
- Anksiyete
- Kendini suçlama ve yetersizlik hissi
- Depresyon
- Kontrol ve yakınlıkla ilgili psikolojik sorunlar olarak sıralanabilir.
Bu psikolojik etmenler, özellikle daha önceden normal boşalma yaşayıp sonrasında erken boşalma sorunuyla karşılaşan erkeklerde sıklıkla gözlenen sebeplerdir.
Buna karşın, yaşam boyu süren erken boşalma sorunu, daha erken travmalar nedeniyle yaşanır. Bunlara örnek olarak;
- Cinsel istismara uğramak
- Katı cinsel eğitim ve yetiştirilme tarzı
- Travmatik cinsel ilişki deneyimi
- Psikolojik koşullanma (yakalanma korkusu nedeni ile gençlerin mastürbasyon yolu ile hızlı bir şekilde boşalması) gibi durumlar verilebilir.
Biyolojik erken boşalma nedenleri:
Erken boşalmaya neden olabilen hormon, enfeksiyon ve sinir sistemi hastalıkları bulunmaktadır.
Diyabet: Diyabet genellikle erkeklerde sertleşme bozukluğuna yol açan bir hastalık olmasına rağmen, 2016 yılında Translational Andrology and Urology dergisinde yayımlanan bir çalışmada sertleşme bozukluğuna sahip diyabet hastalarının önemli bir çoğunluğunun erken boşalma problemine de sahip olduğu gösterilmiştir. Diyabetin erken boşalmaya neden sebep olduğu hakkındaki biyolojik mekanizma tam olarak bilinmemektedir.
Hormon bozuklukları: Testesteron hormonu eksikliği, tiroid hormonu bozukluğu ve hipofiz bezi hastalıkları erken boşalmaya neden olmaktadır.
Multiple Skleroz: Erken boşalma, multiple skleroz hastalarında gözlenen birçok cinsel fonksiyon bozukluklarından biridir.
Prostat bezi sorunları: Araştırmalar prostat bezi enfeksiyonları ile erken boşalma arasında bir korelasyon olduğunu göstermektedir.
Diğer nedenler: Yakın zamanda yapılan çalışmalar, penisin aşırı hassasiyeti ve nörofizyolojik olarak boşalma merkezinin artmış uyarılabilirliğinin erken boşalmadaki rolünü göstermektedir.
Erken boşalma engellenebilir mi?
Erken boşalma sorunu olan erkekler bu sorunu kendi başlarına çözme girişimi sırasında uygun olmayan stratejiler geliştirebilirler. Ön sevişme sırasında penisinin uyarılmasının artması, cinsel haz alma birleşme süresini kısaltacağından dolayı bu sorunu yaşayan erkekler ön sevişmeden kaçınabilirler. Bu durum partnerlerinde ve kendilerinde cinsel doyumu ve iletişimi azaltır. Kadın partnerde uyarılma sorununa da yol açabilir. Bir başka yanlış strateji ise birleşme sırasında kendilerine acı verici davranışta bulunmaktır (çimdikleme, dudağını ısırma). Bu yaklaşımın amacı cinsel hazzı azaltarak süreyi artırmaya çalışmaktır. Kısmen süre uzasa da, cinsel eylemin kalitesi bozulmuş olacaktır. Önceden mastürbasyon ile boşalarak, ikinci ve üçüncü boşalmayı hedefleyen erkeklerde ise cinsel ortam kaygılı hale gelebilir.
Ön sevişmeyi uzatarak partnerinin cinsel tatmini sağlanması bireyin kendi başına alabileceği en doğru stratejidir.
Erken boşalma teşhisi nasıl konulur?
Erken boşalma teşhisi konulabilmesi için hastanın aktif bir cinsel yaşamı olması gereklidir. Erken boşalma teşhisinde doktorla uzun görüşme ve fiziksel muayene esastır. Erken boşalma sorunu ile birlikte erektil disfonksiyon (sertleşme bozukluğu) da yaşanıyorsa doktor hormon düzeylerine bakmak için birtakım testler isteyebilir. Bu görüşme sırasında hastanın tıbbi geçmişini olabildiğince detaylı aktarması, tedavi stratejisinin doğru belirlenmesini sağlar. Tıbbi özgeçmişte, geçmişte ve şu anda sahip olunan hastalıklar, kazalar, travmalar, kullanılan ilaçlar sorulacak, hastanın cinsel yaşamı dinlenecektir.
Erken boşalmanın tedavisi nasıldır?
Günümüzde erken boşalmanın tedavisi yüz güldürmektedir. Hastalığın altında yatan sebep de belirlendikten sonra hastanın durumuna göre aşağıda yer alan tedavilerden bir ya da birden fazlası birlikte kullanılabilir.
İlaç tedavisi: Ağızdan kullanılan ilaçlar erken boşalmanın en çok tercih edilen tedavi yöntemlerinden biridir. SSRI (Selektif Seratonin Reuptake İnhibitörü) denilen ilaçlar her gün ağızdan bir tablet olarak alındığında, 5-10 gün sonra etkisi gözlenmeye başlar. Bununla beraber bu ilaçların her gün kullanımının gerekmesi ve yorgunluk, bulantı, terleme, esneme gibi yan etkilerin ortaya çıkması hastaların tedaviye devam etme oranının düşük olmasına neden olur. Aynı tür ilaçların yeni bir formu olan dapoksetin etken maddeli ilaç, ilişkiden 1-3 saat önce kullanıldığında başarı sağlamaktadır. Her gün kullanım gerektirmediği için bu tedavide hasta memnuniyeti oldukça yüksektir.
Egzersiz ve spor: İdrar kaçıran çocuk, kadın ve erkeklerde de kullanılan Kegel egzersizleri, erken boşalmanın tedavisinde de kullanılmaktadır. Bu egzersiz, pelvik kaslarını çalıştırır ve günün her saati uygulanabilir. Cinsel ilişki sırasında kişi boşalacağını hissettiği sırada, bu bölgedeki kaslarını kasarak mesane boynundaki kas yapısının da kasılmasını sağlayacak ve boşalmayı kontrol edecektir. Kegel egzersizi, erken boşalmaya karşı etkili tedavi yöntemlerindendir. Bunun haricinde pelvik taban kaslarını çalıştıran fitness ve benzeri sporlar da erken boşalmayı engellemek bakımından faydalıdır.
Krem ve jeller: Erken boşalma tedavisinde kullanılan diğer bir yöntem lokal anestezik içeren kremlerin kullanımıdır. İlişki öncesi penise uygulanan krem/jel/spreyler peniste duyu kaybı oluşturarak boşalmayı geciktirmektedir. Bu tedaviler lokal olduğu için haplarda gözlenen sistemik yan etkiler görülmez. Bununla birlikte krem ve jeller kullanım miktarına göre kadın ve erkekte orgazm hissini engelleyebilmektedir. Özellikle kullanılan jellerin kötü kokusu ilişki sırasında hoşnutsuz bir ortam yaratabilmektedir.
Prezervatif: Krem ve jeller gibi prezervatifler de ilişki esnasında duyu hissini azalttığı için erken boşalmayı önlemek için kullanılan tedavi yöntemlerinden biridir.
Seks terapileri: Erken boşalmanın tedavisinde etkili yöntemlerden birisi de seks terapileridir. Ön sevişme periyodunun mümkün olduğunca uzun tutulması; öğretilen manevraların uygulanması tedavide başarı getirir. Bu manevralar “dur-başla” (stop-start) ve “sıkma” teknikleridir. Dur-başla tekniği aşamalı bir tekniktir ve her aşama ortalama 2 hafta sürmekte ve her hafta en az üç kez önerilen manevraların yapılması gerekmektedir. Bu manevralar penis uyarılmasının azaltılmasını ve bu sayede boşalmanın geciktirilmesini amaçlamaktadır. Sıkma tekniği ise ilişki sırasında boşalma hissedildiğinde ilişkinin durdurularak, penis uç kısmının boşalma hissi geçene kadar sıkılması ve bu sayede boşalmanın geciktirilmesidir.
Cerrahi tedaviler :Bu yöntem geriye dönüşsüz bir yöntemdir ve nadiren uygulanır. Bu tedavideki mantık, hastalarda penisin aşırı duyarlı olduğu varsayımına dayanmakta ve penise giden sinirlerin çeşitli yollarla kesilmesiyle bu aşırı duyarlılığın azaltılması hedeflenmektedir.
Erken boşalmanın en doğru tedavi stratejisi, uzman hekimle birlikte kişiye özgü programlanmış tedavilerdir. Erken boşalma sorununuz olduğunuzu düşünüyorsanız, size en yakın sağlık kuruluşuna başvurun.
- Published in Androloji, Erken boşalma
Sertleşme Problemi
Sertleşme Sorunu Nedir?
Başarılı ve sürdürülebilir bir sertleşme için damarlar aracılığı ile penise giren kan miktarında artış gereklidir. Penise gelen damarların çeşitli nedenlere bağlı olarak daralması neticesinde sertleşme için yeterli miktarda kanın penise girememesi sonucu sertleşme sorunu ortaya çıkmaktadır.
Sertleşme Sorunu olarak bilinen İktidarsızlık (Erektil Disfonksiyon), cinsel ilişki için gerekli sertleşmeyi başlatamama veya sürdürememe durumudur. Damar hastalığı veya diğer bilinen adıyla Damar Sertliği, Sertleşme Sorunu görülen kişilerin %70’inde alta yatan nedendir.
Damar hastalıkları arasında en yaygın olanları Kalp Koroner Arter Hastalığı ve Şeker Hastalığıdır, ancak damarları tutan tüm hastalıklar beraberinde Sertleşme Sorunu ile ortaya çıkabilir. Kalpte koroner damarları etkileyen Damar Sertliği aynı zamanda vücudun bütün diğer damarlarını da etkilemektedir, penis damarları da bunlardan biridir.
Damar hastalıkları arasında çok yaygın olan hastalıklardan bir diğeri Şeker Hastalığıdır. Şeker Hastalığı vücudun tüm ince kılcal damarlarını tutan bir hastalıktır, buna penis damarları da dahildir. Bu nedenle Şeker Hastalarında erken ya da geç dönemde mutlaka Sertleşme Sorunu görülür.
Damar hastalığı ya da Damar Sertliğini tetikleyen ve ilerleten diğer etkenlerin en önemlileri sigara kullanımı, kanda kolesterol ve lipid yüksekliğidir.
Ayrıca, çeşitli hastalıkların tedavilerinde kullanılan birçok tıbbi ilacın yan etkisi olarak Sertleşme Sorunu sık olarak görülmektedir. Bu ilaçların listesi için Tıklayınız…
Sertleşme Sorunu bilinenin aksine çok sık görülen bir şikayettir. 40 yaşın üzerinde her 3 erkeğin 2’sinde aralıklı veya devamlı olarak görülmektedir.
Sertleşme Sorunu farklı derecelerde kendini gösterir. ED1000 tedavisinin planlamasında Sertleşme Sorununun derecesinin belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Hafif ve Orta derece hastalarda 6 seans ED1000 tedavisi ile başarı sağlanırken, Ağır derece hastalarda 12-24 seans ED1000 tedavisi ile başarı sağlanmaktadır.
İktidarsızlık tedavisinde yeni yaklaşım! (ESWT)
Ülkemizde iktidarsızlık görülme oranı küçümsenmeyecek kadar yüksek. Geniş çaplı araştırmalara göre ülkemizde iktidarsızlık görülme oranı %69.2 dir. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı pek çok erkek bir uzmana başvurmak yerine derdi ile baş başa kalıyor. Oysa günümüzde iktidarsızlık tedavisi artık çok daha kolay.
İktidarsızlık nedir?
Esasında 1992 yılından beri bilimsel ortamda “iktidarsızlık” kelimesini kullanmıyoruz çünkü erkeğin cinsel “iktidarını” kaybetmesi sadece cinsel organının sertleşmemesini değil, bunun yanında erken boşalma sonucu eşini tatmin edememesini veya stresli yaşamı yüzünden isteğini kaybetmesi gibi farklı nedenlere de bağlı olabilecek karmaşık bir ikili ilişki sorununa işaret etmekte. Bu yüzden “memnun edici seksüel performansa izin verecek yeterli ereksiyonu sağlamak ve devam ettirmedeki kalıcı yetersizlik” tanımlanabilecek bu durumu “sertleşme bozukluğu” veya “erektil disfonksiyon” olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.
Son dönemde neden bu kadar çok iktidarsızlık konuşmaya ve duymaya başladık?
En başta erektil disfonksiyon yaş ile artan bir sorun. 1950’lerde 46 olan yaşam beklentisi 2000’li yıllarda 66’ya ulaşmıştır ve 2050’lerde 76’ya ulaşması öngörülmekte. Yaşlanan bu nüfus ile beraber serleşme sorunlarının daha sık karşımıza çıkması doğal. Bunun yanında “acısız” tedavi seçeneklerinin de kullanıma girmesi ve bilinçlendirme kampanyalarının artması insanları sorunlarını dile getirmeleri konusuna cesaretlendiriyor.
Sertleşme sorununun yaş ile beraber artar mı?
90’lı yılların sonunda ve 2000’li yılların başında dünyada büyük çaplı sıklık (prevalans) çalışmaları yapıldı. Toplumsal algıdaki farklılıklar nedeniyle farklı sonuçlar elde edilmiş olsa da yaklaşık olarak 40 yaşında %10 ila 40 arasında görülen sertleşme sorunu 70’li yaşlarda %50 ila 80 oranına ulaştığı bildirilmektedir. Türkiye’de kurumsal olarak yapılmış geniş ölçekli çalışmada sertleşme bozukluğu sıklığı %69,2 olarak tespit edilmiştir.
Kimler daha fazla risk altında?
En başta yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, şişmanlık, sigara tüketimi, hareketsizlik gibi kardiyovasküler risk faktörü taşıyan kişiler gelir. Bunu takiben şeker hastalığı olanlar gelir. Bunun dışında nörolojik hastalığı olanlar, hormonsal bozukluğu olan ve sinirlerin zarar görebileceği ameliyatlar geçirenler de daha yüksek risk altındadırlar.
Sayısal söylemek gerekirse hastalığı olmayan yaşıtları ile karşılaştırıldığında;
- Diyabetik hastalar (4,1)
- Periferik damar hastalığı olanlar (2,6)
- Kardiyak problemi olanlar (1,8)
- Hiperlipidemisi olanlar (1,7)
- Yüksek tansiyonu olanlar (1,6) daha fazla sertleşme bozukluğu geliştirme riski altındadırlar.
Sertleşme sorunu yaşayan bir kimse kime başvurmalı?
Bu konu ile ülkemizde temelde ürologlar ve onların bir özel grubu olan androloglar ilgilenmektedir.
Sertleşme sorunu olan hasta doktora başvurduğunda ne gibi testlerden geçmekte?
Sertleşme sorunu olan hastayı değerlendirirken ilk önce hastayı dinlemek gerekir. Birçok hastada sorunun organik değil psikolojik veya ikili ilişki kaynaklı olduğu görülmekte. Bunu takiben yapılacak kapsamlı bir muayene ikincil olarak sertleşme bozukluğuna neden olabilecek hastalıkların ipucunu verecektir. Bunun yanında son 12 ay içinde ölçülmediyse açlık kan şekeri, kolesterol ve erkeklik hormonu olan testosteron seviyelerinin ölçülmesi gerekmektedir.
Bu temel değerlendirmeden sonra eğer gerek görülüyorsa ileri testlere geçilebilir. Bunların arasında en çok kullanılan penise yapılan ve yapay sertleşme sağlayan bir iğneyi takiben penis ana damarlarındaki kan akımını ölçen Doppler ultrasonografidir.
Sertleşme bozukluğu nasıl tedavi edilir?
Sertleşme bozukluğunun tedavisinde ilaçlara geçmeden önce düzeltilebilir risk faktörlerinin ele alınması gerekir. Sigara içmenin bırakılması, düzenli egzersize başlama, kilo verme birçok hastada dramatik düzelmeler sağlayabilir. Bu değişiklikleri orta yaşta gerçekleştirmiş kişiler dahi 2 yıl gibi kısa bir sürede bu değişiklikleri gerçekleştirmemiş olanlara oranla risklerini %70 düzeyinde azaltmaktadırlar.
Yaşam şekillerini olumlu bir şekilde iyileştirmelerine rağmen sertleşme sorunları devam eden hastalar ilk basamak olarak ağızdan ilaç tedavisine alınmaktadır. İlaçlardan genel olarak %50-80 oranında başarı beklenmelidir.
Oral tedaviye cevap vermeyenlerde nasıl bir yol izleniyor?
Oral tedaviye cevabı olmayanları önünde birde fazla ikinci basamak tedavi seçeneği vardır. Bunların başında penise yapılan enjeksiyonlar gelir. Bu tedavi seçenekleri pek çok hasta tarafından uzun vadede zahmetli ve uygulanamaz bulunmaktadır. İkinci basamak tedavileri başarısız veya kabul edilemez bulan hastalar ise mutluluk çubuğu / balonu cerrahisine yönlendirilmektedir.
EDSWT yöntemi nedir ve hastalara neden kolaylık sağlıyor?
Tabii ki hastalar doğal ereksiyonlarını ilaç veya mekanik cihazlar gibi suni destekler olmadan sürdürmeyi tercih etmekteler. Bu noktada bilim dünyasında gen tedavilerine kadar uzanan geniş bir spektrumda semptomları değil, hastalığın kaynağını tedavi etme yönündeki araştırmalar sürdürülmekte.
Çok yakın zamanda bu deneysel tedavilerden biri sağlık düzenleyici mekanizmalar tarafından onaylanıp rutin hasta tedavisinde kullanılabilir hale geldi: Low Intensity Shock Wave Therapy for Erectile Dysfunction (Düşük Yoğunluklu Şok Dalgaları ile Sertleşme Bozukluğunun Tedavisi) veya kısaltması ile EDSWT.
Bu tedavide amaç odaklanmış ses dalgaları ile peniste yeni damar oluşumunu desteklemek ve bu yolla vasküler kaynaklı sertleşme bozukluklarını kalıcı olarak tedavi etmek. Her biri yaklaşık olarak 30 dakika süren toplam 12 seanstan oluşan bu tedavi herhangi bir anestezi veya ağrı kesiciye ihtiyaç duyulmadan ayaktan gerçekleştirilmekte.
EDSWT (Sertleşme bozukluğu tedavisi)
ED 1000 40 yaş üzeri erkeklerin yaklaşık %50’sinde gözlenen erektil disfonksiyon probleminin (penis sertleşme bozukluğu) kalıcı tedavisinde kullanılmaktadır.
ED 1000 erektil disfonksiyon tedavisine özel olarak geliştirilmiş sistemdir.
Bu sistem, düşük enerjili şok dalgaları üretir ve sadece bu tedavi için tasarlanmış özel başlıklar ile uygulanır.
Yapılan araştırmalarda, uygulanan şok dalgalarının yeni mikrodamarlar (angiogenesis) oluşturarak penisdeki kanlanmayı artırdığı, buna bağlı olarak sertleşme kalitesinde belirgin düzelme sağladığı gösterilmiştir.
ED 1000 tedavisinde başarının yüksek oranlara ulaştığı uluslararası bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır.
• ED 1000 tedavisinde olumlu sonuçlar erken seanslardan itibaren alınmasına rağmen tedavi protokolünün tamamlanması kalıcılık açısından önemlidir.
• ED 1000 uygulaması kalıcı bir tedavi metodudur, geçici çözüm değildir.
• ED 1000 uygulaması Amerika ve Avrupa’da birçok klinikte güvenle uygulanmaktadır.
ED 1000 sadece sertleşme sorununa özel tasarlanmıştır ve bu konuda tüm dünyada tıp literatürüne girmiştir.
• İlaç yok-ağrı yok
• Yan etki yok
• Başka organlara etkisi yok
• Kalp damar hastalarında risk yok
• Cerrahi işlem yok
• Anestezi yok
• Cinsel aktivite için önceden planlama yok
• Hastanede yatma gereği yok
• Geçici etki yok
• Sürekli maliyet yok
• Kullanım zorluğu ihtiyacı yok
Erkeklerde sertleşme sorunları
İmpotans (İktidarsızlık)
İmpotans (İktidarsızlık); erkeklerde cinsel birleşme için gerekli sertliği sağlayamama veya ilişkiyi devam ettirebilmek için gerekli süre boyunca sertliği koruyamama durumudur.
Nedenleri ve sıklığı
İmpotans pek çok farklı nedene bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Bunlar şöyle sıralanabilir:
Şeker hastalığı
Damar sertleşmesi
Yüksek tansiyon
Hormonal hastalıklar
Nörolojik hastalıklar
Bazı ilaçların kullanımı
Geçirilen çeşitli ameliyatlar
Psikolojik nedenler
İmpotans yukarıda sayılan tek bir etkene bağlı olabileceği gibi bir kaç etken nedeniyle de oluşabilmektedir.
İmpotans ne kadar sıklıkla görülür?
İmpotans oldukça yaygın bir durumdur. İmpotans 45 yaş üzerinde neredeyse her 3 erkekten birinde görülmektedir.
İmpotans nedenleri nelerdir?
Sertleşme ile ilgili damar veya sinir sisteminde bir bozukluk olmaksızın impotans şikayeti kişinin duygusal durumuna bağlı olarak ortaya çıkıyorsa bu psikolojik impotans adını alır. Bu tanım dışında kalan tüm impotans şikayetleri ise organik impotansdır. Psikolojik impotans da uygun psikolojik destek ile sorun halledilebilir.
Organik impotansının olduğu bilinen kişilerde de kişinin gündelik hayatı bu durumdan etkilendiğinden psikolojik olarak kendini kötü hissetme, kızgınlık, başaramama korkusu ve depresyon gibi durumlar ortaya çıkabilir.
İmpotans nasıl tedavi edilir?
İlaç Tedavileri:
Yohimbin-Hindistan ve Afrika’da yetişen bir ağacın gövdesinden elde edilen doğal bir ilaçtır. Uygun hasta seçimi ile %25-40 başarı elde edilebilir. Genellikle kullanımla ilgili bilinen ciddi yan etkileri yoktur.
Viagra-Sertleşmenin oluşumunda etkili olan vücuttaki maddelerin yıkımına engel olarak ereksiyonun kalitesini ve süresini uzatarak impotansta etkin olan bir ilaçtır. Bu ilacın etkili olabilmesi için kişinin az da olsa kendi ereksiyonlarının olması gerekmektedir. Uygun seçilen kişilerde başarı oranı % 75’lere kadar çıkmaktadır.
Hormon Tedavileri: (başarı şansı düşük)
Erkeklik hormonunun (testosteron) cinsel gücü arttırdığı ve ileri yaştaki erkeklerde impotansın hormon eksikliği sonucu ortaya çıktığı görüşleri yanlıştır. Hormon tedavisi sadece erkeklik hormonunun bulunmadığı veya çok nadir olarak da prolaktinemi adı verilen durumda etkilidir. Erkeklik hormonu direk olarak sertleşme mekanizmasına değil daha çok kişilerin cinsel istek dürtüleri üzerine etkiilidir. Hatta organik nedenlerle impotansı olan kişilerde kişinin sertleşmesi üzerine etkisi olmadan cinsel isteği arttıracağından daha çok sorun yaratabilir.
Vakum Cihazı: (%40-50 başarı)
Mekanik bir pompa sistemidir. Etki mekanizması; dışarıdan uygulanan vakum cihazı sayesinde penise kan akımını arttırmak ve daha sonra penis köküne konulan bir lastik yardımı ile bu kanın burada kalmasını sağlamaktır. Güvenilir etkinliği olan bir cihaz olmasına karşın mutlaka emniyet sibobu bulunan ve tıbbi bir firma tarafından imal edilmiş aletlerin kullanılması gerekmektedir. Bu yöntemin en büyük dezavantajları, devamlı olarak bir çanta ile vakum cihazını taşıma zorluğu, lastik bölgesinin altında sertleşme olmadığından bu noktadan penisin oynar durumda olması ve bazen de uygulanan negatif basınç nedeni ile hissedilen ağrıdır.
Enjeksiyon (iğne) Tedavisi (%70-80 başarı)
Direk olarak penis içerisine normal sertleşme sırasında vücutta salınan maddelerin benzeri maddelerin verilerek sertleşmenin sağlanması yöntemidir. Başarı şansı yüksek olan bu yöntemde kişi ilişkiye girmeden yaklaşık 10-15 dakika önce enjeksiyonu yapar ve ilacın etkisi ortalama olarak 30 dakika ile 90 dakika sürer. Her ne kadar kullanımının penis içerisine enjeksiyon yapılmasını gerektirmesi kullanımı konusunda soru işaretleri doğurmakta ise de halen tüm dünyada büyük oranda kullanılan ve etkin bir yöntemdir. Bu tedavi özellikle diğer ilaç tedavilerinden fayda görmemiş veya ameliyata bağlı olarak impotansı olan kişilerde etkin olabilmektedir. Bilinen en önemli yan etkisi kamışta yanma hissidir; ancak uygun dozda kullanılmazsa daha sonra penise büyük zararlar verebilen uzamış sertleşmelerdir. Bunun olmaması için tedaviye doktor nezaretinde başlanması gerekmektedir.
MUSE (idrar borusu içerisine tıpa tedavisi)
Enjeksiyon tedavisinde kullanılan maddelerin benzerleri kamışın ucundan idrar borusunun içerisine verilir. Buradan emilen bu maddeler kamışa geçerek etki ederler. Ancak buradan emilen madde miktarı her zaman sabit değildir ve bazen yeterli olmayabilir. Başarı şansı hastalara göre değişir. En sık görülen yan etkisi yanma hissi ve daha sonrasında idrarda hafif kanamadır.
Penil protez (Mutluluk Çubuğu) (%95-99 başarı)
En etkili tedavi kabul edilmektedir. Esas olarak peniste sertleşmeyi sağlayan boruların içerisine ameliyatla sertleşmeyi gerçekleştirecek protezlerin (mutluluk çubuklarının) yerleştirilmesi işlemidir. Birçok çeşitleri bulunmaktadır. Mekanik veya hidrolik sistemler mevcuttur. Tabii ki cerrahi gerektirdiğinden tedavi seçenekleri arasında en son düşünülmesi gereken yöntemdir. Diğer tedavi seçenekleri ile başarı sağlanamayan veya diğer tedavi seçeneklerini kullanamayan kişilerde son tedavi seçeneği ve en başarılı olanıdır.
İmpotans, iktidarsızlık veya tıbbi olarak erektil disfonksiyon günümüzde birçok tedavi seçeneği ile tamamen ortadan kaldırılabilen bir durumdur. Ancak her kişi için uygun tedavinin belirlenmesi ve belirli bir yol takip edilerek tedavinin yönlendirilmesi elde edilecek başarıyı kalıcı ve etkin kılar. Bunu sağlamak için doktorunuzla sıkı ilişki içerisinde bulunmanız gerekmektedir.
- Published in Androloji, Sertleşme problemi
Testis Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Testis kanseri nedir?
Testis kanseri penis altında, deriden oluşan gevşek bir torba olan skrotumun içinde bulunan testislerde meydana gelir. Bu testisler erkek cinsel hormonlarını ve üreme için spermi üretir.
Bu tip kanserler, kanser testislerin dışına yayıldığında dahi yüksek oranda tedavi edilebilirdir. Testis kanserinin türüne ve evresine bağlı olarak birkaç tedaviden birini veya birleşimini görebilirsiniz.
Testis kanseri bulgu ve belirtileri nelerdir?
- Her iki testiste bir kitle veya şişlik
- Skrotumda (testis torbası) bir ağırlık hissi
- Karında veya kasıkta hafif bir ağrı
- Skrotumda ani sıvı toplanması
- Bir testiste veya skrotumda ağrı veya rahatsızlık
- Memelerin şişmesi veya hassasiyeti
- Sırt ağrısı.
Kanser genellikle sadece bir testisi etkiler.
Ne zaman doktora görünmeli?
Testislerinizde veya kasık bölgesinde ağrı, şişme veya kitleler tespit ettiğiniz takdirde, özellikle bu bulgu ve belirtileri iki haftadan uzun sürerse doktorunuza görünün.
Testis kanseri nedenleri nelerdir?
Birçok vakada, testislerde tümör oluşma sebebi net değildir.
Doktorlar, bir testisin içindeki sağlıklı hücreler değişime uğramaya başladığında testis kanseri oluştuğunu bilirler. Sağlıklı hücreler, vücudun normal işlevini sürdürmesi için belirli bir düzen içerisinde büyüyüp bölünürler. Ancak bazen bazı hücrelerde büyümenin kontrolden çıkmasına neden olan anormallikler gelişir. Bu kanser hücreleri yeni hücrelere ihtiyaç olmadığında da bölünmeye devam eder. Biriken anormal hücreler testiste bir kitle oluştururlar.
Neredeyse tüm testis kanserleri testislerde olgunlaşmamış sperm üreten germ hücrelerinde başlar. Germ hücrelerinin anormalleşmesine ve kansere dönüşmesine neyin neden olduğu bilinmemektedir.
Testis kanseri risk faktörleri nelerdir?
- İnmemiş testis (kriptorşidizm). Testisler cenin halindeki gelişme sırasında karın bölgesinde oluşur ve genellikle doğumdan önce skrotuma inerler. İnmemiş bir testisi olan erkekler testisi normal olarak inen erkeklere kıyasla daha yüksek testis kanseri riski altındadır. Testis cerrahi olarak skrotuma yerleştirilmiş olsa da risk yüksektir.
Yine de testis kanseri olan erkeklerin çoğunluğunda inmemiş testis geçmişi yoktur.
- Anormal testis gelişimi. Klinefelter sendromu gibi testislerin anormal gelişimine sebep olan koşullar testis kanseri riskinizi artırabilir
- Aile geçmişi. Eğer aile üyeleri testis kanserine yakalanmışlarsa, daha yüksek risk altındasınız demektir.
- Yaş. Özellikle 15 ila 35 yaş arasındakiler olmak üzere ergenleri ve genç erkekleri etkilemektedir. Bununla birlikte herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir.
- Beyaz ırk mensuplarında siyahilere oranla daha yaygındır.
Testis kanseri önlemek için neler yapılabilir?
Testis kanserini önleyecek bir yöntem henüz bulunamamıştır.
Bazı doktorlar, testis kanserini en erken aşamada tespit etmek için düzenli olarak kendi kendine elle testis muayenesi yapmayı önermektedir. Ancak bütün doktorlar bu konuda aynı fikirde değildir. Sizin için uygun olup olmadığından emin değilseniz kendi kendine elle testis muayenesini doktorunuzla konuşun.
Testis kanseri tanısı nasıl yapılır?
Bazı durumlarda, erkekler istemsiz bir şekilde ya da elle muayene yaparken erkekler testis bulunan tümörü kendileri keşfederler. Diğer durumlarda, doktorunuz bir rutin fiziki muayene esnasında bir kitle tespit edebilir.
Bir kitlenin kanser olup olmadığını belirlemek için, doktorunuz aşağıdakileri önerebilir:
- Testis ultrason testi, ses dalgalarını kullanarak skrotum ve testislerin bir görüntüsünü oluşturur. Ultrason sırasında sırt üstü yatar ve bacaklarınızı açarsınız. Daha sonra doktorunuz skrotumunuza berrak bir jel uygular. Ultrason görüntüsünü elde etmek için elle tutulan bir prob skrotumunuzun üzerinde hareket ettirilir.
Ultrason testi, kitlelerin katı veya sıvı dolu olup olmadığı gibi bilgiler vererek doktorunuzun testis kitlelerinin doğasını belirlemesine yardımcı olabilir. Ultrason doktorunuza kitlelerin testisin içinde mi yoksa dışında mı olduğunu da gösterir.
- Kan testleri. Doktorunuz kanınızdaki tümör belirteçlerinin seviyelerini belirlemek için testler isteyebilir. Tümör belirteçleri, kanda normal şartlar altında bulunan maddelerdir, ancak testis kanseri de dâhil olmak üzere bazı durumlarda bu maddelerin seviyeleri yükselebilir. Kanınızdaki yüksek tümör belirteci bulunması kanser olduğunuz anlamına gelmez, ancak teşhisinizi belirlemede doktorunuza yardımcı olabilir.
- Testisin alınması ameliyatı (radikal inguinal orşiektomi) Testisinizdeki kitlenin kanserli olabileceği belirlenirse, testisin alınması için cerrahi müdahale tavsiye edilebilir. Alınan testisiniz, yumrunun kanserli olup olmadığı ve eğer öyleyse hangi kanser türü olduğunu belirlemek için analiz edilecektir.
Testis kanseri türleri nelerdir?
Çıkarılan testisiniz kanser türünü belirlemek için incelenecektir. Testis kanserinizin türü, tedavinizi ve prognozunuzu belirler. Genel olarak iki tip testis kanseri vardır:
- Seminom tümörleri tüm yaş gruplarında ortaya çıkar, ancak yaşlı bir erkekte testis kanser gelişirse bunun seminom olma olasılığı daha yüksektir. Seminomlar genelde seminom olmayanlar kadar agresif değildir.
- Seminom dışı (non-seminom). Seminom dışı tümörler daha erken yaşlarda gelişir ve hızlıca büyüme ve yayılma eğilimindedirler. Koryokarsinom, embriyonal karsinom, teratom ve yolk sak tümörü de dâhil olmak üzere birçok farklı seminom dışı tümör mevcuttur.
Testis kanseri evreleri nelerdir?
Doktorunuz kanseri teşhis ettikten sonra, bir sonraki adım kanserinizin evresini belirlemektir. Kanserin testislerinizin dışına yayılıp yayılmadığını belirlemek için aşağıdaki testlere tabi tutulursunuz:
- Bilgisayarlı Tomografi (BT) Taraması. BT taramaları, karın, göğüs ve pelvisin bir dizi röntgen görüntüsünü alır. Doktorunuz, kanserin yayılıp yayılmadığı ile ilgili bulgular aramak için BT taramalarını kullanır.
- Kan testleri. Testis alındıktan sonra yüksek seviyede tümör belirteçleri aramak için yapılan kan testleri, doktorunuzun vücudunuzda kalan kanserin olup olmadığını anlamasına yardımcı olabilir.
Bu testlerden sonra evreye karar verilir. Evreleme sizin için en uygun tedavilerin belirlenmesine yardımcı olur.
Testis kanserinin evreleri şunlardır:
- Evre I. Kanser testislerde sınırlıdır.
- Evre II. Kanser karındaki lenf düğümlerine yayılmıştır.
- Evre III. Kanser hücreleri vücudun diğer bölgelerine yayılmıştır. Bu tip kanserler en sık olarak akciğerlere ve karaciğere yayılır.
Testis kanseri tedavi yöntemleri nelerdir?
Tedavi seçenekleriniz, kanserinizin türü ve evresi, genel sağlık durumunuz ve tercihleriniz gibi birkaç faktöre bağlıdır.
Cerrahi Müdahale
- Testisin alınması ameliyatı. (radikal inguinal orşiektomi) hemen hemen bütün tür ve evre testis kanserleri için primer tedavidir. Cerrahınız testisinizi almak için kasık bölgenize bir kesi yapar ve tüm testisi bu açıklıktan çıkarır. İsterseniz alınan testisin yerine salin dolu protez testis yerleştirilebilir. Erken evre testis kanseri vakalarında, testisin cerrahi müdahale ile çıkarılması ihtiyaç duyulan tek tedavi olabilir.
- Yakındaki lenf nodlarını çıkarmak için yapılan cerrahi müdahale (retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu) karnınızdaki bir kesikten yapılır. Cerrahınız lenf düğümlerini çevreleyen sinirlerin hasar görmesini önlemeye dikkat eder, ancak bazı durumlarda sinirlere zarar vermek kaçınılmaz olabilir. Hasar görmüş sinirler boşalma ile ilgili güçlüğe sebep olabilir, ancak erekte olmanızı engelleyemeyecektir.
Ameliyat testis kanser için tek tedavi ise, doktorunuz takip randevuları için bir program önerecektir. İlk birkaç yılda birkaç ayda bir, ardındansa daha seyrek yapılmak üzere bu randevularda kanserinizin geri dönüp dönmediğine dair işaretleri kontrol etmek için kan tetkikleri, BT taramaları ve diğer işlemler uygulanır.
Radyasyon tedavisi
Radyasyon tedavisi kanser hücrelerini öldürmek için X ışını gibi güçlü enerji demetlerini kullanılır. Radyasyon terapisi esnasında, bir masanın üzerine konumlandırılırsınız ve büyük bir makine enerji ışınlarını vücudunuzdaki belirli noktalara yönelterek etrafınızda hareket eder.
Radyasyon tedavisi, bazen seminom tipi testis kanseri olan kişilerde kullanılan bir tedavi seçeneğidir. Radyasyon tedavisi testisinizin alındığı ameliyattan sonra önerilebilir.
Yan etkiler karın ve kasık bölgelerinde cilt kızarıklığı ve tahrişin yanı sıra bulantı ve yorgunluk olabilir. Radyasyon tedavisi geçici olarak sperm sayısını da azaltabilir ve bazı erkeklerde fertiliteyi etkileyebilir. Radyasyon tedavisine başlamadan önce spermlerinizi koruma seçenekleri hakkında doktorunuzla konuşun.
Kemoterapi
Kemoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için ilaçlı tedavidir. Kemoterapi ilaçları vücut genelinde dolaşarak orijinal tümörün ötesine yayılmış olan kanser hücrelerini öldürürler.
Kemoterapi gördüğünüz tek tedavi olabilir veya lenf nodu çıkarma ameliyatından önce ya da sonra tavsiye edilebilir.
Kemoterapinin yan etkileri kullanılan ilaçlara bağlıdır. Ne beklemeniz gerektiğini doktorunuza sorun. Sık görülen yan etkiler içerisinde yorgunluk, bulantı, saç dökülmesi ve enfeksiyon riskinde artış yer alır. Kemoterapinin bazı yan etkilerini azaltan ilaçlar ve tedaviler mevcuttur.
Kemoterapi bazı erkeklerde bazı durumlarda kalıcı olabilen kısırlığa da neden olabilmektedir. Kemoterapiye başlamadan önce sperminizi koruma seçenekleri hakkında doktorunuzla konuşun.
Testis kanseri tedavisi nasıl yapılır?
Testis kanseri tüm organ tümörleri içerisinde tedaviye en iyi yanıt veren tümördür. Tedavide cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi tek başına veya kombine olarak uygulanır. Fakat tedavinin ilk basamağı cerrahi olarak etkilenen testisin çıkarılmasıdır. Bu işlemi genelde ek tedaviler olan; radyoterapi, kemoterapi izler.
- Published in Testis kanseri, Üroonkoloji
Mesane Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Mesane kanseri nedir?
Mesane kanseri, vücuttaki idrarı depolamakla görevli idrar kesesi olarakta adlandırılan mesane içerisindeki hücrelerin anormal şekilde büyümesiyle oluşur. Mesane içerisindeki hücreler, olması gerektiği gibi büyüyüp bölünmektense kontrolsüz şekilde büyümelerine ve ölmemelerine sebep olan mutasyonlara uğrarlar. Bu anormal hücreler mesanede tümör oluşmasına sebep olabilir. Bu tümörler iyi huylu mesane tümörü olabileceği gibi kanserli hücreler içeren kötü huylu mesane tümörleride olabilir.
Mesane kanseri her yıl dünyada yüzbinlerce yetişkini etkileyen en yaygın kanserlerden biridir. Mesane kanseri erkeklerde kadınlarda olduğundan daha sık görülür ve her yaşta olabileceği gibi genellikle yaşlı erişkinleri etkiler.
Mesane kanseri, mesanenizin – alt karın bölgesinde bulunup idrarı depolayan içi boş kaslı organ-iç kısmını döşeyen hücrelerde (ürotelyal hücreler) başlar. En yaygın olarak mesanede görülmesine rağmen, aynı kanser türü idrar yolu boşaltım sisteminin diğer bölümlerinde de ortaya çıkabilir.
Tanısı konulan her 10 mesane kanserinin yaklaşık yedisi, mesane kanserinin yüksek oranda tedavi edilebilir olduğu erken evrede ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, erken evre mesane kanseri dahi mesanede nüksedebilir Bu sebeple, mesane kanseri olan insanlar sıklıkla, nükseden ya da daha üst bir aşamaya ilerleyen mesane kanseri olasılığına karşı tedaviden sonra yıllarca takip testlerine ihtiyaç duyarlar.
Mesane Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Mesane kanseri en sık, idrarda ağrısız kanama ile kendini gösteriyor. Ancak bu kanama gözle görülmeyecek kadar küçük yani mikroskopik düzeyde olabiliyor. Bazen başka nedenlerle yapılan idrar tahlilinde de saptanması mümkün.
Daha nadir olarak idrar yaparken yanma gibi tanı konulamayan yakınmalar da mesane kanserine bağlı olabiliyor. Ancak, kanama ve idrar yaparken yanma gibi şikayetler her zaman mesane kanseri belirtisi olmayabilir; enfeksiyon veya adet gibi nedenlerle de ortaya çıkabilecek bu şikayetlerde tanı konulabilmesi için sağlık kuruluşlarına başvurabilirsiniz.
Mesane kanserinin diğer semptomları ise şunlardır:
- İdrar yaparken yanma, ağrı
- Yavaş, zayıf veya kesintili akış da dahil olmak üzere idrara çıkma zorluğu
- İdrar miktarında azalma
- Sık idrara çıkma
- Kilo kaybı veya zayıflık
- Mesane veya bağırsak kontrolü kaybı
- İleri vakalarda kalçalarda, sırtta, kaburgalarda veya üst baldırlarda ağrı veya sertlik
Yukarıdaki belirtilerden herhangi biriyle karşılaşırsanız doktorunuza başvurun.
Mesane kanseri nedenleri nelerdir?
Mesane kanserinin sebepleri aşağıdakileri içerir:
- Sigara ve diğer tütün ürünleri kullanımı
- Kimyasallara maruz kalmak, özellikle kimyasallara maruz kalmayı gerektiren bir işte çalışmak
- Geçmişte radyasyona maruz kalmış olmak
- Mesane iç duvarının kronik tahrişi
- Parazit enfeksiyonları, özellikle ABD dışındaki belirli alanlardan gelen veya bu ülkelere seyahat eden kişilerde
Mesane kanserine neyin sebep olduğu her zaman açık değildir ve mesane kanseri olan bazı kişilerin hiçbir belirgin risk faktörü bulunmamaktadır.
Mesane kanseri türleri nelerdir?
Mesanenizdeki çeşitli hücre türleri kanserleşebilir. Kanserin ortaya çıktığı mesane hücresi, mesane kanserinin türünü belirler. Mesane kanserinizin türü de sizin için hangi tedavinin en iyi sonucu vereceğini belirler.
Mesane kanseri türleri aşağıdakileri içerir:
- Ürotelyal karsinom. Ürotelyal karsinom, ya da önceki adıyla transizyonel hücreli karsinom, mesanenin içini döşeyen hücrelerde meydana gelir. Ürotelyal hücreler mesaneniz dolu olduğunda genişleyip, mesaneniz boş olduğunda kasılırlar. Bu hücreler üreterlerin ve üretranın iç yüzeyini döşerler ve tümörler bu bölgelerde de oluşabilmektedir. Ürotelyal karsinom Amerika Birleşik Devletleri’nde en çok karşılaşılan mesane kanseri türüdür.
- Skuamöz hücreli karsinom. Skuamöz hücreli karsinoma, mesanenin kronik irritasyonu (örneğin, bir enfeksiyon veya bir idrar kateterinin uzun süreli kullanımı nedeniyle) ile ilişkilendirilmektedir. Skuamöz hücreli mesane kanseri Amerika Birleşik Devletleri’nde nadir görülür. Dünyada, belirli bir parazit enfeksiyonunun (şistozomiyaz) mesane enfeksiyonunun yaygın nedenlerinden olduğu bazı bölgelerde daha sık görülür.
- Adenokarsinom mesanenin mukus salgılayan bezlerini oluşturan hücrelerde başlar. Mesanenin adenokarsinomu Amerika Birleşik Devletleri’nde nadir görülür.
Bazı mesane kanserleri birden fazla hücre türü içermektedir.
- Published in Mesane kanseri, Üroonkoloji
Böbrek Kanseri Tanı ve Tedavisi
Böbrek kanseri nedir?
Böbrek kanseri , her biri yaklaşık yumruk büyüklüğünde ve fasulye şeklinde olan böbreklerde başlar. Böbrekler omurganızın iki tarafında birer tane olacak şekilde, karın içi organlarınızın arkasında yer alırlar.
Erişkinlerde en yaygın böbrek kanseri türü, kanseröz tümörlerin yüzde 90’ını oluşturan renal hücreli karsinomdur. Böbrek kanserinin daha az görülen diğer türleri de gelişebilir. Küçük çocuklarda görülmesi en muhtemel böbrek kanseri türü, Wilms tümörüdür.
Böbrek kanserinin görülme sıklığı (insidansı) artıyor gözükmektedir. Bunun bir sebebi, bilgisayarlı tomografi (BT) gibi görüntüleme testlerinin daha sık kullanılabildiği gerçeği olabilir. Bu testler, daha fazla böbrek kanseri vakalarının kazara keşfedilmesine yol açabilir. Birçok olguda, böbrek kanseri, tümörlerin küçük olduğu ve böbreklerde sınırlı kaldığı erken evrede tespit edilir ve böylece tedavi edilmeleri daha kolay olur.
Böbrek kanseri belirtileri nelerdir?
Böbrek kanseri nadiren erken evrelerde belirti veya bulguya neden olur. Günümüzde de belirtilerin olmaması durumunda böbrek kanseri taraması için kullanılan rutin testler bulunmamaktadır. İlerleyen evrelerde böbrek kanserinin belirti ve bulguları aşağıdakileri içerebilir:
- İdrarda kan bulunması sonucu idrarın pembe, kırmızı ya da kola renginde görünmesi
- Geçmeyen sırt ya da yan ağrıları
- İştah kaybı
- Açıklanamayan kilo kaybı
- Yorgunluk
- Başlayıp kendiliğinden geçen ateş (aralıklı)
Ne zaman doktora görünmelisiniz?
Sizi kaygılandıran herhangi bir ısrarcı bulgu veya belirtiniz bulunuyorsa doktorunuzdan randevu alın.
Böbrek kanseri sebepleri nelerdir?
Birkaç risk faktörü bulunmasına rağmen, böbrek kanserinin en sık görülen türü olan renal hücreli kansere neden olan etmen bilinmemektedir.
Doktorlar, böbrek kanserinin, bazı kanser hücrelerinin DNA’larında mutasyon geliştiğinde başladığını bilmektedir. Bu mutasyonlar, hücrelerin hızla büyümesine ve çoğalmasına neden olurlar. Çoğalan anormal hücreler, böbreğin dışına uzanabilen bir tümör oluştururlar. Bazı hücreler kitleden ayrılıp vücudun uzak alanlarına yayılabilirler (metastaz yaparlar).
Böbrek kanseri risk faktörleri nelerdir?
Böbrek kanseri riskini artıran faktörler arasında aşağıdakiler sayılabilir:
- İleri yaş. Yaşınız ilerledikçe böbrek kanserine yakalanma riskiniz artar.
- Sigara içenlerin böbrek kanserine yakalanma riski sigara içmeyenlere göre daha fazladır. Bu risk, sigarayı bırakınca azalır.
- Obez bireylerin böbrek kanserine yakalanma riski ortalama kiloda olduğu kabul edilen bireylere göre daha fazladır.
- Yüksek tansiyon (hipertansiyon) Yüksek kan basıncı böbrek kanserine yakalanma riskini artırır.
- Böbrek yetmezliği tedavisi. Kronik böbrek yetmezliği için uzun süreli diyaliz alan bireylerin böbrek kanserine yakalanma riski daha fazladır.
- Bazı genetik sendromlar. Von Hippel-Lindau hastalığı, Birt-Hogg Dube sendromu, tuberöz skleroz kompleksi, kalıtsal papiller böbrek hücreli kanser ya da ailesel renal kanser gibi belirli kalıtımsal sendromlarla doğan bireylerin böbrek kanserine yakalanma riski daha fazla olabilir.
- Ailede böbrek kanseri öyküsü. Kalıtımsal sendromların olmaması halinde bile, ailede güçlü bir böbrek kanseri geçmişi olan bireylerin böbrek kanserine yakalanma riski daha fazladır.
- İş yerinde bazı maddelere maruz kalmak. Bunlara kadmiyum ya da bazı herbisitlere maruz kalmak örnek verilebilir.
Böbrek kanserinden korunmak için ne yapılabilir?
Sağlığınızı iyileştirmek için atılacak adımlar böbrek kanserine yakalanma riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Bu riski azaltmak için aşağıdakileri yapmayı deneyin:
- Sigarayı bırakın. Sigara içiyorsanız bırakın. Destek programları, ilaçlar ve nikotin replasman ürünleri dâhil olmak üzere, sigarayı bırakmak için birçok seçenek bulunmaktadır. Doktorunuza sigarayı bırakmak istediğinizi söyleyin ve seçenekleri beraber tartışın.
- Sağlıklı vücut ağırlığını koruyun. Sağlıklı vücut ağırlığını korumaya çalışın. Fazla kilolu ya da obez iseniz, günlük aldığınız kalori miktarını azaltın ve haftanın çoğu günü fiziksel olarak aktif olmaya çalışın. Doktorunuza kilo vermenize yardım edecek diğer sağlıklı stratejileri sorun.
- Yüksek kan basıncını kontrol edin. Sonraki muayenenizde doktorunuzdan kan basıncınızı kontrol etmesini isteyin. Kan basıncınız yüksek ise, değerleri düşürmek için seçeneklerinizi doktorunuza danışın. Spor, kilo vermek ve beslenme alışkanlıklarınızı değiştirmek gibi yaşam tarzı değişiklikleri yararlı olabilir. Bazı bireylerin kan basıncını düşürmek için ilave ilaç kullanması gerekebilir. Seçeneklerinizi doktorunuzla görüşün.
Böbrek kanseri tanısı nasıl yapılır?
Böbrek kanserinin tanısını koymakta kullanılan testler ve işlemler aşağıdakileri içerebilir:
- Kan ve idrar tetkikleri. Kan ve idrar tetkikleri doktorunuza, belirti ve semptomlara neyin sebep olduğunu anlama konusunda ipucu verebilir.
- Görüntüleme tetkikleri. Görüntüleme testleri, doktorunuzun böbrek tümörü ve anormallikleri görebilmesini sağlar. Görüntüleme tetkikleri arasında ultrason, bilgisayarlı tomografi (BT) taraması ya da manyetik rezonans görüntüleme (MRG) sayılabilir.
- Böbrek dokusundan bir örnek alınması (biyopsi). Doktorunuz, nadir durumlarda, böbreğinizin şüpheli bir alanından küçük hücre örnekleri alınması (biyopsi) işlemini önerebilir. Bu örnek, kanseri belirtileri aranmak üzere bir laboratuarda incelenir.
Böbrek kanserinin evreleri nelerdir?
Doktorunuz böbrek kanseri olabilecek bir böbrek lezyonunu belirlediğinde bir sonraki adım kanserin yayılımını (evresini) belirlemektir. Böbrek kanserini evrelemek için yapılan tetkikler arasında ilave BT taramaları ya da doktorunuzun uygun göreceği diğer görüntüleme testleri yer alabilir.
Sonrasında, doktorunuz kanserinize evre adı verilen bir sayı atar. Böbrek kanseri evreleri aşağıdaki gibidir:
- Evre I. Bu evrede tümör çapı 2 ¾ inç (7 cm) boyutuna kadar çıkabilir. Tümör böbrek içinde sınırlı kalır.
- Evre II. Evre II böbrek tümörü Evre I tümörden daha büyük olmakla beraber yine böbrek içinde sınırlı kalır.
- Evre III. Bu evrede, tümör, böbrek dışındaki çevre dokulara uzanım gösterir ve yakındaki lenf nodlarına da yayılmış olabilir.
- Evre IV. Kanser böbrek dışına, çok sayıda lenf noduna ya da, kemikler, karaciğer ya da akciğerler gibi vücudun uzak alanlarına yayılır.
Böbrek kanseri tedavisi nasıl yapılır?
Siz ve tedavi ekibiniz böbrek kanserinin tedavi seçeneklerini birlikte tartışabilirsiniz. Sizin için en iyi yaklaşım, genel sağlık durumunuz, böbrek kanserinin türü, kanserin yayılıp yayılmaması ve tedavi tercihleriniz dâhil olmak üzere, bir dizi faktöre bağlıdır.
Böbrek kanseri ameliyat
Çoğu böbrek kanseri için ana tedavi yöntemi, tümörü çıkarmak ve böbreğin doğal fonksiyonlarını korumak için yapılan ameliyatlardır. Böbrek kanseri tedavisinde kullanılan cerrahi işlemler arasında aşağıdakiler sayılabilir:
- Etkilenen böbreğin alınması (Nefrektomi). Radikal nefrektomi bir böbreğin tam olarak çıkarılması, sağlıklı dokunun bir kısmının alınması ya da bazı durumlarda, lenf nodları, böbrek üstü bezleri ya da diğer yapılar gibi, başka yakın dokuların alınmasını kapsayabilir. Cerrah nefrektomiyi batından ya da yandan tek bir kesi yoluyla (açık nefrektomi) ya da karında bir dizi küçük kesi yoluyla (laparoskopik ya da robot yardımlı laparoskopik nefrektomi) gerçekleştirebilir.
- Tümörün böbrekten çıkarılması (Parsiyel nefrektomi). Böbrek koruyan ya da nefron koruyan ameliyat olarak da bilinir. Cerrah, tüm böbreği almak yerine tümörü ve çevresindeki az miktarda sağlıklı dokuyu çıkarır. Bu, açık bir işlem olarak ya da laparoskopik ya da robot yardımıyla yapılabilir. Böbrek koruyan ameliyat küçük böbrek kanserlerinde yaygın kullanılan bir tedavi yöntemidir ve yalnızca bir böbreğinizin olması durumunda bir seçenek olabilir. Mümkün olması halinde, böbrek koruyan ameliyat genelde böbrek fonksiyonlarını korumak ve böbrek hastalığı ve diyaliz ihtiyacı gibi daha sonra oluşabilecek komplikasyon riskini azaltmak için radikal nefrektomiye tercih edilir.
Doktorunuzun tavsiye edeceği ameliyat çeşidi, sizdeki kansere ve evresinin yanı sıra genel sağlık durumunuza bağlıdır. Ameliyat kanama ve enfeksiyon riski taşımaktadır.
Kanserin böbrekte sınırlı kalması halinde ameliyat genellikle ihtiyaç duyulan tek tedavi yöntemidir ve ilaç veya radyoterapi gerekmez. Tek gereken rutin takip muayeneleridir.
Cerrahi olmayan tedaviler
Bazı bireylerde, küçük tümörleri yok etmede ameliyatsız alternatif tedavi seçenekleri bulunmaktadır. Bu seçenekler aşağıdakileri içerir:
- Kanser hücrelerini dondurma tedavisi (Kriyoablasyon). Kriyoablasyon için cildinize içi boş olan özel bir iğne yerleştirilir ve ultrason ya da başka görüntüleme yöntemleri kılavuzluğunda böbrekteki tümöre ulaşılır. İğne içindeki soğuk hava, kanser hücrelerinin soğutulması ya da dondurulması için kullanılır.
- Kanser hücrelerini ısıtma tedavisi (radyofrekans ablasyonu). Radyofrekans ablasyonda, özel bir prob ciltten girilir ve probun yerleşimini yönlendirmek üzere ultrason ya da başka görüntüleme kılavuzluğunda böbrek tümörü içine ilerletilir. İğneden elektrik akımı geçerek kanser hücrelerine müdahale edilir ve kanser hücrelerinin ısıtılması ya da yakılması sağlanır.
Bu işlemlerin bazı hastalar için avantajları bulunmaktadır ve diğer cerrahi işlemlerin uygulanamadığı kişilerde ve böbrek tümörü küçük olan bireylerde potansiyel bir seçenektir.
İlerlemiş ve nükseden böbrek kanserinde tedaviler
Nükseden ve vücudun diğer alanlarına yayılan böbrek kanserlerinin tedavisi mümkün olmayabilir, fakat bunlar tedavi ile kontrol altına alınabilirler. Bu durumlarda, tedavi seçenekleri aşağıdakileri içerebilir:
- Mümkün olan en çok miktarda böbrek tümörünün çıkarılmasını amaçlayan ameliyat. Ameliyatla kanserin tamamen çıkarılması mümkün olmasa da, bazı durumlarda kanserin mümkün olan en çok miktarda çıkarılması yararlı olabilir. Ameliyata, aynı zamanda vücudun diğer bir alanına yayılmış kanseri çıkarmak için başvurulabilir.
- Kanserle savaşmak için bağışıklık sisteminizden yararlanan ilaçlar (biyolojik tedavi). Biyolojik tedavi (immunoterapi) kanserle savaşmak için vücudunuzun bağışıklık sistemini kullanır. Bu kategorideki ilaçlar arasında, vücudunuzda üretilen kimyasal maddelerin yapay hâli olan İnterferon ve Aldesleukin (Proleukin) bulunmaktadır. Nivolumab (Opdivo), bazı durumlarda ileri evre renal hücreli karsinomun tedavisinde kullanılan bir immunoterapidir.
- Hedefe yönelik tedavi. Hedefe yönelik tedaviler, böbrek kanseri hücrelerinde görülen ve çoğalmalarına neden olan belirli anormal sinyalleri engeller. Bu ilaçlar, vücudun başka bölgelerine yayılan böbrek kanserinin tedavisinde umut vaat etmektedir. Hedefe yönelik ilaçlar olan Cabozantinib (CaboMetyx), Axitinib (Inlyta), Bevacizumab (Avastin), Pazopanib (Votrient), Sorafenib (Nexavar) ve Sunitinib (Sutent); kanser hücrelerini besleyen ve yayılmalarına imkan tanıyan kan damarlarının büyümesinde rol oynayan sinyalleri engellerler. Temsirolimus (Torisel) ve Everolimus (Afinitor), kanser hücrelerinin çoğalmasına ve hayatta kalmasına neden olan sinyalleri engelleyen hedefe yönelik ilaçlardır. Araştırmacılar, belirli genlere sahip hastaların, belirli hedefe yönelik tedavilere ne şekilde yanıt vereceği ile ilgili çalışmalar yapmaktadır.
- Radyasyon tedavisi. Radyasyon tedavisi kanser hücrelerini öldürmek için X ışınları gibi çok güçlü enerji demetlerini kullanılır. Radyasyon tedavisi bazen kemik ya da beyin gibi vücudun başka bölgelerine yayılan böbrek kanserini kontrol altına almak ya da belirtilerini hafifletmek amacıyla kullanılır.
- Klinik çalışmalar. Tümör türünüze, kanserin evresine ve prognozunuza bağlı olarak doktorunuz size ilgili klinik araştırma çalışmaları hakkında bilgi verebilir. Bazı klinik çalışmalar, potansiyel olarak kullanılabilecek tedavilerin güvenliğini ve etkililiğini değerlendirir. Diğer klinik çalışmalar, hastalığı engellemek ya da teşhis etmek amacıyla yeni yollar bulmayı amaçlar.
Almayı düşündüğünüz herhangi bir tedavinin yararlarını, risklerini ve muhtemel yan etkilerini doktorunuzla ayrıntılı olarak görüşün.
- Published in Böbrek kanseri, Üroonkoloji
Prostat Kanseri Nedir? Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen kanser türüdür. Kansere bağlı ölümlerde ise ikinci sırada yer alır.
Prostat kanseri, erkeklerde deri kanserinden sonra en sık görülen kanser türüdür. Sağlıklı bir erkeğin hayat boyu prostat kanserine yakalanma riski %17’dir.
Prostat, erkeklerde bulunan, yaklaşık olarak bir ceviz büyüklüğünde, mesanenin altında yerleşmiş, üreme faaliyetleri için çeşitli salgılar üreten bir salgı organıdır.
Prostat kanseri, prostat dokusunu oluşturan bazı hücrelerin anormal seyir göstererek tümör yapıları oluşturması sonucu meydana gelir. Kanserler, prostatın sadece bir kısmından gelişebileceği gibi birden çok kısmında da gelişebilir.
Genellikle 65 yaş üstünde görülen bu hastalık erken dönemlerinde hiçbir belirti vermeyebilir. Fakat tedavi edilmezse zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı yaratabilir. Böyle hastalarda idrar yapmayla ilgili bazı şikayetler meydana gelir.
Tanı ve tedavide geç kalınmış bazı hastalarda kanserli dokular prostat içinde sınırlı kalmayıp etraf dokulara yayılım gösterebilir.
Prostat Tedavisine Altın Standart HOLEP
Son 10 yılda bütün Avrupa ülkeleri ve Amerika´da yaygın olarak kullanılan HOLEP yöntemi prostat tedavisinde yeni altın standart görülmektedir..
HOLEP ameliyatı, hastanın idrar yaptığı kanaldan hiçbir kesi yapmadan girilerek, Holmium Lazerle kapalı olarak yapılır ve büyüyen prostat kapsülünden ayrılarak çıkarıldığı için hastada hiç prostat dokusu kalmaz. HOLEP Yöntemi ile prostat tedavisinde yeni altın standart olarak üroloji kitap ve kılavuzlarında yerini almıştır.
Sık İdrara Çıkma Prostatın Habercisi Olabilir!
Sık tuvalete gitme durumu orta yaş üstü erkeklerde genellikle iyi huylu prostat büyümesine bağlıdır. Mesane ve alt idrar yolu enfeksiyonlarında da sık idrara çıkma görülen bir belirtidir.
Prostat sorunu idrar yapmada ve idrara başlamada zorluk, geceleri sık tuvalete çıkma, uzun süre tuvalette bulunma ve idrarı tamamen boşaltamama gibi şikayetlerle kendini gösterir.
Prostat, idrar torbasının altında, rektumun önünde yerleşmiş ceviz büyüklüğünde bir organdır. Son 6 ayın 3 ayında, diğer alt üriner sistem hastalıkları dışlandıktan sonra, prostat bölgesinde ağrı hikayesi olan hastalara prostat ağrı sendromu tanısı konulur. Sık idrar hissi, idrar yaparken yanma, ve prostat bölgesinde ağrı gibi şikayetlere neden olabilir. Bu hastalığın tedavisinde birçok alternatif bulunmasının yanında HOLEP ameliyatı, hastanın idrar yaptığı kanaldan girilerek yani kapalı olarak yapılır. Holmium Laserle sonradan büyümüş olan adenom, kapsül halini almış hastanın kendi prostatından ayrılarak çıkarılır ve hastada hiç adenom dokusu yani sonradan büyüyüp de idrar yolunu sıkıştıran doku kalmaz.
İdrar yaparken zorlanma prostatın habercisi olabilir!
Erkeklerde görülme özellikle 45 yaşından sonra görülmeye başlayan prostat büyümesi, sadece irileşme olarak kalabilirken, bir kısmı ise kansere dönüşebiliyor.
İdrar akımının yavaşlaması ile kendini gösteren prostatlardaki büyüme, ayakta veya oturarak idrar yaparken hastanın ileriye doğru idrarını yapamama, idrarın kesik kesik gelmesi, damlalar halinde akması, idrarı tam boşaltamama hissi ile kendini gösteriyor.
idrarın hemen gelmemesi ve bir süre beklenilmesi, sık idrara çıkma, gece uykudan uyanıp idrarını yapma, idrarda kanama olması, idrarın tam yapılmaması sonucu ağrı ve idrar kaçırılması halinde vakit kaybetmeden hekime başvurulması gerekir.
Düşük hızda idrar prostat büyümesi habercisi
Erkeklerde görülme özellikle 45 yaşından sonra görülmeye başlayan prostat büyümesi, sadece irileşme olarak kalabilirken, bir kısmı ise kansere dönüşebiliyor.
İdrar akımının yavaşlaması ile kendini gösteren prostatlardaki büyüme, ayakta veya oturarak idrar yaparken hastanın ileriye doğru idrarını yapamama, idrarın kesik kesik gelmesi, damlalar halinde akması, idrarı tam boşaltamama hissi ile kendini gösteriyor.
idrarın hemen gelmemesi ve bir süre beklenilmesi, sık idrara çıkma, gece uykudan uyanıp idrarını yapma, idrarda kanama olması, idrarın tam yapılmaması sonucu ağrı ve idrar kaçırılması halinde vakit kaybetmeden hekime başvurulması gerekir.
İdrar akış hızı ne olmalı?
Normal maksimum idrar akış hızı saniyede 15 ml, ortalama akış hızı ise 10 ml olmalıdır. Normal idrar yapma süresi ise 30 saniye yani yarım dakikadır. İyi Huylu Prostat Büyümesinde prostat idrar yolunu tıkıyorsa bu değerlerde azalma gözükecek ve idrar yapma süresi uzayacaktır.
Prostat Kanseri Dereceleri ve Evreleri
Prostat kanserinin tedavisi, tümörün derecesi ve tümörün evresine göre planlanır.
Tümör Derecesi
Prostat biyopsisinde kanser saptanırsa, patolog tarafından kanserli doku değerlendirilir. En yaygın derecelendirme sistemi olan Gleason Skorlama Sistemi kullanılır. Sonuçlar, tümörün büyüme hızı ve normal dokudan farklılaşması hakkında fikir verir.
Düşük derece tümörün normal dokulardan aşırı farklılaşmadığı, yavaş büyüyeceği, yayılma riskinin az olduğu anlamına gelir. Yüksek derece risk ise tümörün normal dokulardan oldukça farklılaştığını, büyük ihtimalle hızlı büyüyeceğini ve vücudun diğer bölgelerine yayılabileceğini belirtir.
Prostat Kanserinin Evreleri
Prostat kanserinde evreleme, tümörün prostatta ve çevresinde ne kadar yayıldığına bağlı olarak yapılır. Bu evreleme yapılırken şunlar göz önüne alınır.
- Tümörün boyutu
- Tümörün prostatın içindeki dokularda ya da çevresindeki yayılımı
- Kanserin lenf nodlarına yayılıp yayılmadığı
- Vücudun diğer bölgelerine yayılım durumu (metastaz)
Evre 1
İlk evrede tümör sadece prostat içindedir. Tümör, rektal muayene ile hissedilemeyecek derecede küçüktür. Lenf nodlarına sıçrama veya vücudun diğer bölgelerine yayılımı yoktur. Derecesi düşüktür.
Evre 2
2. evrede tümör prostatın içine doğru ilerlemiştir ama çevresinde yayılmaz. Bu evrede tümör rektal muayene ya da görüntüleme yöntemleri (MR) tespit edilebilir. Lenf nodlarına sıçrama veya vücudun diğer bölgelerine yayılımı yoktur.
Evre 3
Üçüncü evrede tümör prostat kapsülünün ötesine ve seminal vezikül (sperm kesesi) gibi dokulara yayılmıştır. Lenf nodlarına sıçrama veya vücudun diğer bölgelerine yayılımı yoktur.
Evre 4
Dördüncü evrede kanser prostatın çevresindeki diğer dokulara yayılır. Bu evrede genellikle lenf nodlarına, kemiklere, karaciğere ya da akciğerlere yayılım olabilir (metastaz).
Prostat kanserinin derecesini saptamak, uygun tedavinin uygulanması ve hastalığın seyrini takip etmek açısından çok önemlidir.
Nedenleri
Prostat kanserinde en önemli risk faktörleri yaş ve aile öyküsüdür.
Yaş
Prostat kanserinin yaş ile görülme sıklığı artar. 70 yaş üzeri erkeklerin %50’sinde, 90 yaş üzerindekilerin de hemen hemen hepsinde mikroskobik düzeyde prostat kanseri tespit edilmektedir. Hastalığa 50 yaşından genç bireylerde sık rastlanmıyor.
Bu nedenle, erken teşhis için 50 yaşın üstündeki erkeklere prostat kanseri taraması öneriliyor.
Aile Öyküsü
Yapılan çalışmalar hastaların yaklaşık % 15’lik bir bölümünde diğer aile üyelerinin de prostat kanseri öyküsü olduğunu ortaya koymuştur. Prostat kanserinin oluşmasından sorumlu kimi gen grupları tanımlanmıştır.
Bunların yanı sıra, obezite ve sigara kullanımı da prostat kanseri için tanımlanan risk faktörleri arasındadır.
Belirtiler
Lokalize (prostata sınırlı) prostat kanseri sıklıkla hiçbir belirti vermeden gelişir. Prostat kanserinin belirtileri şunlardır:
- İdrar yaparken yanma
- Zorlanma ve idrarda kanama
- Semende kanama
- İleri evrede kemik metasazları, buna bağlı kemik ağrıları ve bazen kırıklar
Tarama testi yaptırmayan ya da tanı almış olmasına rağmen rutin kontrollerini aksatan bireylerde prostat kanserinin tedavisi gecikmiş olur. Bu durumlarda hastalık ilerlemeye başlar.
Tanı Yöntemleri
Günümüzde sağlıklı bir erkeğin prostat kanseri olacağını ortaya koyan bir erken tanı yöntemi yoktur.
Artan yaş ve genetik yatkınlık prostat kanserinde ortaya koyulmuş risk faktörleridir. Bu risk faktörlerinin ışığında hastalara erken tanı amaçlı testler yapılmaktadır.
Ailesinde prostat kanseri öyküsü olmayan erkeklerde prostat kanseri taraması 50 yaş ve sonrasında tavsiye edilirken, ailesinde prostat kanseri öyküsü olanlarda daha erken yaşlarda prostat kanseri için tarama tavsiye edilmektedir.
Tarama amaçlı olarak kullanılan yöntemler parmakla rektal muayene (prostata yönelik) ve kan testi ile PSA ölçümüdür.
Kanserin Tanısında PSA Testi ve Prostat Muayenesi
Kan örneğiyle bakılan PSA (prostat spesifik antijen) testi ile prostat kanseri erken teşhis edilebilir. Prostat kanserinin erken teşhisi, tedavi olanaklarının artması açısından önemlidir.
PSA, kanser dışında bengin prostat hiperplazisi – BPH (prostat büyümesi), prostatit (prostat iltihabı), cinsel ilişki, biyopsi, rektal prostat muayenesi, idrar yolu enfeksiyonu, idrar yolu girişimleri (sonda takmak) ve ameliyatları sonrasında yüksek çıkabilir.
Bu sebeple PSA’nın yüksekliği kanser olduğu anlamına gelmediği gibi düşüklüğü de kanseri ekarte etmek için yetersiz kalabilir. Bu sebeple prostat kanserinin taraması ve teşhisinde PSA testi, prostat muayenesi ile desteklenebilir. Bu tetkikler sonucu prostat kanserinden şüphelenilen hastalara prostat kanserinin teşhisi için bazı ilave tetkikler yapılabilir:
Multiparametrik MR
Prostat kanseri şüphesi olan hastalarda tanıyı destekleyebilecek bir görüntüleme yöntemidir. Kanserli olan hücre ve dokular hücre yoğunluğundaki artış ve kanlanma gibi kimi özellikleriyle sağlıklı olan dokulardan farklı bir görüntüye sahiptir. Bu sayede multiparametrik MR ile görüntülenmeleri mümkündür.
Bunun yanı sıra, Multiparametrik MR ile tümörün prostat kapsülünü aşıp aşmadığı ve olası lenf nodu sıçramaları tespit edilebilir. Ayrıca bu MR görüntüleri hastaya prostat biyopsisi yapılırken kılavuz olarak da kullanılabilir.
Prostat Biyopsisi
Mikroskop altında incelemek ve çeşitli testler yapmak amacıyla, vücudun herhangi bir kısmından doku ya da hücre parçası alınması işlemine biyopsi denir.
Prostat biyopsisinde de prostatın farklı bölgelerinden örnekler alınır. Standart prostat biyopsisinde, lokal anestezi altında rektuma yerleştirilen özel bir cihaz yardımıyla prostattan rastgele parçalar alınır. Daha sonra, patolojik incelemelerde bu dokular içinde kanserli hücre olup olmadığına bakılır.
Teknolojinin gelişmesiyle yeni biyopsi yöntemleri geliştirilmiş bu sayede tanı doğruluk oranları arttırılmıştır. Prostat biyopsisi prostat kanseri teşhisi koymada ve tümörün hızlı ve agresif seyredip seyretmediğini belirlemede kullanılır.
Standart Prostat Biyopsisi
Prostat biyopsisi makat yolu ile özel bir ultrason eşliğinde, otomatik biyopsi iğneleri ile yapılıyor. Bu şekilde yapılan biyopsi işlemleri genelde lokal anestezi eşliğinde yapılıyor ve herhangi bir yatış gerektirmiyor.
Bu işlem esnasında ultrason kılavuzluğu, biyopsinin istenilen bölgelerden alınmasını sağlıyor. PSA yüksekliğinin sebebi aydınlatılamazsa, PSA yükselmeye devam ederse veya prostat biyopsisi sonucu şüpheli olursa biyopsiyi tekrar etmek gerekebiliyor.
MR-Ultrason Füzyon Biyopsi
Bu yöntemde hastanın daha önce çekilen multiparametrik MR görüntüleri, prostat biyopsisi yapılan ultrason cihazına aktarılarak tümörün tam yeri belirlenebilmektedir.
Böylelikle klasik biyopsilerdeki gibi “rastgele” parça almak yerine “hedef gözeterek” direk şüpheli odaktan biyopsi yapılır. Tümörün ya da şüpheli odağın tam yeri bulunabildiğinden çok sayıda parça almak yerine bu yöntemle daha az örnek alınması yeterli olabilmektedir.
Füzyon biyopsi uygulaması iki yöntemle yapılabilir. Bunlardan birisi perineal bölgede ciltten girilerek yapılan transperineal yöntemdir. Bu yöntem genel veya lokal anestezi ile yapılabilir.
Diğer yöntem ise rektumdan girilerek yapılan transrektal yöntemdir. Bu yöntem de lokal anesteziyle yapılabilmektedir.
Tedavi Yöntemleri
Prostat kanseri tespit edildikten sonra tedavi, hastalığa bağlı faktörler (evresi, yaygınlığı) ve hastaya bağlı faktörler (genel durumu, yaşı, ek hastalıkları) göz önünde bulundurularak planlanır.
Prostat Kanserinin Ameliyat Dışında Tedavi Şekli Mümkün Müdür?
Prostat kanserinin tedavisi; ameliyat, radyoterapi, hormonoterapi şeklinde düzenlenebilmektedir. Hastanın içinde bulunduğu şartlar ve genel durumu göz önüne alınarak tedavi şekli belirlenir.
Prostat Kanseri Vakalarında Günümüzde Sık Kullanılan Tedavi Şekli Hangisidir?
Günümüzde prostat kanseri tarama testlerinin kullanımının artmasıyla erken evrede saptanabilmektedir. Çevreye yayılmamış erken evredeki (lokal) prostat kanserinde en sık kullanılan tedavi cerrahi tedavidir. Gereği halinde hormon terapisi veya radyoterapi ile kombine edilebilmektedir.
Aktif İzlem
Prostat kanseri Evre 1’de yavaş ilerler, bazen hiç belirti vermez ya da sağlık şikayetlerine yol açmaz. Doktorunuz bu evrede PSA değeri, rektal muayene ve ultrason gibi yöntemlerle kanserin ilerlemesini takip eder. Aynı zamanda tümörün yayılma riski (skorlama) değerlendirilir.
Aktif izlemde amaç yavaş ilerleyen ve düşük riskli olduğu tespit edilmiş hastaların gerektiğinde tedavi şansını kaybetmeyecek şekilde yakından takip edilmesidir. Bu sayede bir grup hastanın gereksiz tedavi alması önlenmiş olur.
Nanoknife
Nanoknife (nanonayf okunur) yöntemi, klinik olarak anlamsız tümör denilen küçük hacimli düşük riskli prostat kanserlerinin tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Bazı karaciğer ve pankreas tümörlerinde de uygulanan bu yöntem, prostat kanserinin tedavisinde de güvenle uygulanmaktadır.
Nanoknife yönteminde 3-4 tane özel elektrot, ultrason yardımı ile prostatta bulunan tümörün çevresine yerleştirilir ve bu elektrotlara sırayla çok yüksek dozda (3000 volt-50 amper gibi); ancak kısa süreli elektrik akımı verilir. Bu bölgede elektromanyetik bir alan oluşur ve hücre duvarı geçirgenliği kalıcı olarak artar. Bu şekilde tümör hücreleri canlılıklarını kaybederler.
Bu yöntem dokularda ısı değişikliğine sebep olmadığı için sinirlere ve üretraya (mesaneden dışarıya açılan ve prostatın da içinden geçen tüp şeklindeki yapı) yakın tümörlere de uygulanabilir.
Bu yöntemle tedavi edilecek hastalar iyi seçilmelidir. Normalde aktif izlem yapılabilecek hasta grubuna kullanılabilecek bir tedavi yöntemidir.
Yapılan işlem sonrası prostatta sadece kanserli hücreler tahrip edildiğinden ilerleyen zamanda prostat dokusunun başka bir bölgesinden kanser gelişme riski vardır. şayet böyle bir durum gelişirse hastaya küratif (cerrahi, radyoterapi) tedavi planlanır. Yani bu yöntem, küratif tedavi gerekebilecek hastalarda bu tedavinin olabildiğince ertelenmesini sağlamaktadır. Bu şekilde küratif tedavilerden doğabilecek bazı yan etkilerin de ertelenmesi amaçlanır.
Prostat Kanserinde Cerrahi Tedavi – Radikal Prostatektomi
Yayılım göstermeyen prostat kanserinin tedavisinde, cerrahi olarak prostatın çıkarılmasıdır. Bu cerrahiye radikal prostatektomi ameliyatı denir. Radikal prostatektomi operasyonu geçiren düşük dereceli tümöre sahip hastaların 10 yıllık hastalığa özgü sağ kalım oranları %90’ın üzerindedir.
Prostat çıkarılırken idrar tutmaya yarayan yapılara zarar verilmemesi ve sinirlerin korunması önemlidir.
Robotik Cerrahi Ne Demektir?
Robotik cerrahi, laparoskopik (kapalı) ameliyatların “da Vinci” isimli robot yardımıyla 3 boyutlu görüntü altında yapılmasıdır. Laparoskopik yapılabilen birçok ameliyat (ürolojik, genel cerrahi, kadın hastalıkları vb.) bu yöntemle yapılabilmektedir.
Robotik Cerrahide Cerrahın Fonksiyonu Nedir?
Robotik cerrahi denilince ameliyatın robot tarafından yapıldığı şeklinde yanlış bir kanı vardır. Oysa ameliyatı gerçekleştiren kişi robot değil cerrahın kendisidir.
Robotik Cerrahi ile Prostat Kanseri Ameliyatının Komplikasyonları Nelerdir?
Prostat dokusunun bulunduğu anatomik yerleşim, ereksiyonu ve idrar tutmayı sağlayan yapılara çok yakındır. Bu sebeple prostat cerrahisinin en önemli komplikasyonları ameliyat sonrası ereksiyon kaybı ve idrar tutamama (inkontinans)’dır.
Robotik cerrahi ile prostat ameliyatındaki asıl amaç prostatın geride kanserli doku bırakmayacak şekilde çıkarılması, cinsel fonksiyonların devamını sağlayan sinirlerin korunması ve prostat çıkarılırken idrar tutmayı sağlayan yapılara zarar verilmemesi olarak sıralanabilir.
Mesane ile prostat arasında bulunan bir anatomik planın ortaya koyulması ile robotik prostat ameliyatlarında “Mesane Koruyucu Teknik” tanımlanmıştır. Bu teknikle yapılan ameliyat sonrası hastalarda idrar tutamama oranları çok azalmıştır.
Robotik Cerrahinin Açık Ameliyattan Farkı Nedir?
Geleneksel açık cerrahi yöntemde hastanın göbek altından yaklaşık 15 cm’lik bir kesi yapılır. Açık ameliyatın hem hasta hem de cerrahi ekip için birçok zorluğu bulunmaktadır.
Operasyondan sonra geç iyileşme süresi, uzun süre hastanede kalış, yara enfeksiyonu riski ve büyük bir yara izi bu cerrahinin hasta adına zorlukları olarak sayılabilir.
Cerrahi alanın darlığı sebebiyle el hareketlerinin yetersiz kalması ve iyi bir görüş alanının sağlanamaması sebebiyle ameliyat sürelerinin uzun olması ve komplikasyon oranlarının artması ise cerrahi ekip adına sayılabilecek zorluklardır.
Robotik cerrahi, Da Vinci adı verilen bir robotun hasta üzerine uygun şekilde yerleştirilmesi ve bu robotun kollarının, konsol cerrahı tarafından, konsol adı verilen kontrol ünitesinden yönlendirilmesi ile gerçekleştirilen bir ameliyat şeklidir. Genel prensipleri laparoskopik cerrahiye benzemektedir.
Robotik cerrahide kullanılan ameliyat kollarının ince yapısı, hareket kabiliyeti, titreşim engelleyici çalışma prensibi ve robotik sistemin gelişmiş görüntü sistemleri sayesinde prostat ameliyatı sırasında prostata yakın komşuluktaki yapılar daha rahat korunabilir olmuştur. Böylece ameliyat sırasında komplikasyon ihtimali aza inmekte, kan kaybı azalmakta ve ameliyat süresi kısalmaktadır.
Ameliyat sonrası ise ağrıda azalma, iyileşme süresinin kısalması, ilerleyen dönemde cinsel fonksiyonların kaybı ve sürekli idrar kaçırma gibi sosyal yaşantıyı büyük ölçüde etkileyen sağlık problemlerinin azalması gözlemlenmektedir.
Ameliyat hangi teknikle yapılırsa yapılsın, robotik cerrahi ile prostat kanseri ameliyatı sırasında da dikkat gerektiren aşamalar vardır.
Burada asıl amaç prostatın geride kanserli doku bırakmayacak şekilde çıkarılması, cinsel fonksiyonların devamını sağlayan sinirlerin korunması ve prostat çıkarılırken idrar tutmayı sağlayan yapılara zarar verilmemesi olarak sıralanabilir.
Radyoterapi
Radyoterapi (ışın tedavisi) kanser hastalığının radyasyon kullanılarak tedavi edilmesidir. Radyoterapinin amacı normal dokuya mümkün olduğunca az zarar vererek, kanserli hücreleri öldürmek veya bölünüp çoğalmalarını engellemektir.
Radyoterapi, cerrahi yöntemlere benzer şekilde lokal bir tedavi yöntemidir; etkisini de, yan etkisini de uygulandığı yerde göstermektedir. Lokalize prostat kanserinde radyoterapi, küratif bir tedavi yöntemi olarak kullanılmakla beraber, prostat komşu organlarına (lokal ileri) ve uzak organlara yayılmış (metastatik) hastalarda da palyatif (ağrı gibi şikayetlerin giderilmesine yönelik) ya da tümör yükü azaltma amaçlı tedavi olarak kullanılabilir.
Radyoterapinin Yan Etkileri Nelerdir?
Radyoterapinin yan etkileri genellikle ilk günlerde değil, ilerleyen günlerde, doz arttıkça başlar. Her zaman meydana gelmeyeceği gibi kişilere göre de değişiklik gösterebilir.
Genel yan etkilerden bazıları ciltte irritasyon (rahatsızlık) ve yorgunluk hissidir. Prostat kanserinde kullanılan radyasyon tedavisi, erektil disfonksiyona (sertleşme bozukluğu) ve inkontinansa (idrar tutamama) sebep olabilir. Bunun dışında da sık idrara çıkma hissi ve idrarda kanama görülebilecek bazı durumlardır.
Kemo-Hormono Terapi
Prostat kanserinin ilerlemiş safhalarında hastalık prostata sınırlı kalmayarak komşu dokulara ve uzak organlara yayılmış olarak tespit edilebilir. Hastalığın bu safhasında cerrahi yöntemler yetersiz kalacağından ilaç tedavileri tercih edilir.
Prostat dokusu erkeklik hormonu testosterona duyarlı bir organ olduğundan, hastalığın bu safhasında testosteron etkisini engelleyen ilaçlar (anti-androjen) kullanılır. Bu tedaviye hormonoterapi (hormon terapisi) denir.
Bu tedaviye yanıtsız olan veya direnç kazanan hastalara ise kemoterapi planlanır. Bu şekilde ileri evre prostat kanseri olan hastaların da yaşam sürelerinin uzatılabildiği bilimsel çalışmalarla ortaya koyulmuştur.
- Published in Prostat kanseri, Üroonkoloji